Ana içeriğe atla

CREA

Başlangıçta hiçbirşey yoktu.Ve biz yaratmaya başladık...





     Gezegenimizin oluşumundan sonra geçen 4,5 milyar yıllık bir sürenin sonunda bugün ''insan'' olarak tanımladığımız varlık yeryüzü sahnesinde yerini almaya başladı.Belirli bir süre için yeryüzündeki diğer akrabalarından çokta farklılık göstermeden,mevcut ekosistem içinde diğer canlı organizmalar gibi uyum göstererek ve kabullenerek yaşamını sürdürdü.

Kutsal kabul edilen metinlerde ifade edildiği gibi;

Hel etâ alâl insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûran).DERH 1

(Gerçekten insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki o anılmaya değer bir şey bile değildi?)

İnsanın adının anırılır olmadığı bu zamanlarda yeryüzünde hiç birşey yoktu,gerçek bölünmez bir bütün olarak duruyordu,henüz daha hiçbirşeyin adı konulmamıştı,sayısı rengi,boyu belirsizdi ve hiçbir şeyin diğeinde farkı yoktu;tüm varlık onu anlayacak bir gözlemci olmadığı için parçalara ayrılmamış,sınıflanmamış ve yaratılmamıştı.

Daha sonra ''Homo sapiens'' geldi,genel canlı organizmaların aksine homo sapiens herşeyin farkındaydı.Öz farkındalığı sayesinde ilk ayrımı yaptı,kendini ''birey'' olarak kabul edip çevresinden ayırdı.İlk yarattığı kendisi oldu.Ve Adem/ilk insan tarih sahnesine çıktı.

Bir ikiye dönüştü.Bütün parçalanmaya başladı.Daha sonra ilk insan  kendinden yola çıkarak diğerlerini yaratmaya başladı.Ve ikinci yarattığı çok büyük ihtimalle kendisine en yakın olan türdeşiydi.O,Adem'in eşi oldu.Onlar farkında olan diğerlerini yarattılar.


''O sizi tek bir nefisten yarattı ve ondan eşini yarattı.Ve onlardan çok sayıda erkek ve çok sayıda kadın türetti.''Nisa 1/Kadın 1 

İlk insan terimi çok muğlak olsada ifade edilmek istenen şey görsel ve biyolojik benzerliğin ötesinde düşünsel yapıdır,İnsan türünün pek çok mensubu milyonlarca yıldır yeryüzünde dolaşmaktaydı.Ancak onları görünüşleri dışında diğer hayvanlardan ayıran bir özellikleri bulunmuyordu.Diğer hayvanların yeryüzünde yaşayış biçimine uygun olarak en temel ihtiyaçlarını doğanın izin verdiği ölçüde karşılayarak yaşamlarını sürdürüyorlardı.Ancak kendi türlerinden biri yada daha doğru bir ifade ile bu türe ait bir kol farkındalık kazanmaya başladı,bu farkındalık kazanma,evrim sonucu oluşan bir problem çözümü sonucu meydana gelebileceği gibi belkide ortaya çıkan genetik bir mutasyon ile  oluşan şizofrenik bir hastalıktı.Çünkü gerçekte bir gedik açtı.İnsanı diğer herşeyden ayırdı,onu yanlızlaştırdı.

İnsan önce kendini ve yakınlarını fark etti,sonra çevresinde bulunanları.Bilgi oluşmaya başladı,bir süre sonrada bu bilgiyi tasnif etme ve aktarma gereği.Tam bu süreçte isimler ortaya çıktı.

İsimler kavram ve olayları iade etmekte kullanılan sembollerdi,gerçek parçalara ayrıldıkça her parçanın diğerinden bir şekilde ayrılması gerekiyordu.Yaratma süreci müthiş bir hızla başladı.Kendisini yarattı eşini ve kendi türdeşlerini yarattı.Gece ve gündüzü güneşi,ayı ve diğer yıldızları yarattı,diğer canlıları dağları ovaları mağraları nehirleri denizleri yarattı.Farkına vardıkça onları diğerlerinden ayıran karakteristik özellikler keşfettikçe yaratmaya devam etti.Önce elma vardı,sonra tat geldi,ekşi ve tatlı oldu.Sonra renk geldi kırmızı,yeşil,sarı oldu.Çevresine yüklediği her özellik yeni birşeyler yaratmasını sağladı.

Daha önce yeryüzünde hiçbir varlığın sahip olamadığı kadar fazla bilgiye sahip oldu.İsimleri artık biliyordu ve geliştirdiği sessel ve sembolik dille onu diğerlerine aktarabiliyordu.


‘’Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: «Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin dedi.’’BAKARA/İNEK 31


İsimler varlık ,kavram ve olaylar arasında bağlantılar kurmasını sağladı,yaratıcı artık problem çözebiliyordu ve herşeyi olduğu gibi kabullenmesinin bir anlamı kalmamıştı.Doğal olanda uzaklaşmaya başladı.mevcut şartlar içinde güven içinde yaşadığı hayatından vazgeçti.

İşte tam bu noktada cenneten kovulma hikayesi ortaya çıktı.Sıradan bir hayvan olarak insan kendi biyolojik yapısına en uygun coğrafya içinde varlık sürdürüyordu,ot obur beslenmesi sebebi ile yiyecek bulmakta çok büyük sıkıntı çekmiyordu,ancak ot obur beslenmenin bir sonucu olarak düşük enerjili besinler ona çok fazla hareket edecek enerjiyi sağlamıyorlardı,mevcut şartlar içinde yaşadığı yerin çok ötesine yolculuk yapması pek mümkün görünmüyordu.Kendine yeni bir ufuk açmak için bu zinciri kırması bu kabullenişten vazgeçmesi gerekiyordu.

Şimdiye kadar varolan ekolojik sisteme saldırdı,ot obur bir canlı et obura dönüşmeye başladı.Yüksek proteine ve daha fazla enerjiye sahip oldu.Doğanın karmaşık sistemini alt üst etti.Bu aç gözlülüğü onun ''cennetten kovuluşu''na yol açtı.Ortaya çıktığı coğrafyanın  çok uzaklarına yolculuklar yaptı.

Bugün biliyoruz ki ''etçil beslenmeye süreci'' ile birlikte insan zihinsel bir sıçrama daha yaşadı,toplayıcılık aksine avcılıkta ''razı olma'' fikri yoktu.

Tam bu noktada Habil ve Kabil hikayesini hatırmalakta fayda var,Kabilin Habili öldürmesinin sebebi mevcut düzene razı olmak istememesiydi.

Sahip oldukları ile yetinmek istemeyen insan ''tarih sahnesinin'' en büyük katiliydi.

Beslenmek için olduğu kadar,egemen olmak içinde cinayetler işledi.

Belirli bir süreçte ''mülkiyet'' sahip olma kavramını keşfetti yada daha doğru bir ifade ile yeniden şekillendirdi.Faydalanmaya dayalı sahip olma kavramı doğanın içinde varolan birşeydi.Ancak mülkiyet belirli bir sürenin ötesine geçen bir sahip olmayı içeriyordu.

Çok basit bir örnekle açıklamak gerekirse bugün sahip olduğunuz evi tapusu size belirli bir süre için tahsis edilmemiştir,Siz öldükten sonra bile mülkiyet hakkı veraset sayesinde sizden sonrakilere belirsiz bir süre için aktarılacaktır.Daha geniş bir çerçeve ile bakıldığında da bu tapuyu size veren devlet ''ilel ebet payidar'' kalmak(sonsuza dek varolmak) için kurulmuştur.

Mülkiyet /sahiplik kavramı ile insanın biyolojik ömrünün ötesinde varolma ihtiyacı doğmuştur.Geçmişte doğal kabullenişler ile yaşayan insan ölümüde varoluşun bir parçası olarak görüyordu.Ancak mülkiyet ile çok temel bir sorun ortaya çıktı;sahip olduklarını kaybetme korkusu.


Sahip olma kavramı ile birlikte ortaya çıkan en temel ihtiyaç ölümsüzlüktü.Kaybedecek ''birşeyi'' olmayan insan özgürdü,onu bu dünyaya yada yaşama bağlayacak hiç birşey yoktu.Ama sahip olan insan sahip oldukları ile mutluydu.Mülkiyet/sahiplik onu kopmasını istemediği bağlarla yaşama bağlıyordu.Sonsuz yaşam arzusu ''ölümü'' insan için çözülmesi gereken bir sorun haline  getirdi.

Yaratıcı kısa zamanda bu büyük sorun için çözümü buldu.Doğum kadar sıradan bir süreç olan ölüm için doğal olmayan bir çözüm sunulabilirdi;O da bunu yaptı.Doğaüstü kavramını yarattı.Doğaüstü kavramı sayesinde hiçbirşey bilmediği süreçler ile ilgili açıklamalar yapma şansına kavuştu.Ölüm problemini sonsuz bir yaşam vaadi ile ortadan kaldırdı.Bu kimi zaman yeniden doğuş kimi zaman boyutsal bir geçiş şeklindeydi ama ne olursa olsun sonunda ölümle kaybettiklerinin çok ötesinde mükafatlar içeriyordu.İnsan ölümle hiçbirşeyi kaybetmiyor aksine sevdikleride sonsuza dek yanında sonsuz bir hayatın kapısından içeri adım atıyordu.

Tüm inanç sistemleri bu temel üzerine kurulmuştu.Ölüm korkusunu yok etmek dışında çok önemli bir amaçları daha vardı yaratıcının uygun gördüğü toplumsal düzeni sürdürülebilir kılma.

Çok tanrılı dinlerde dahil olmak üzere hiçbir dinsel inanç mevcut otoritenin aleyhine hareket etmiyordu,aksine ''iyi insan vurgusu'' ile ödüllendirilme kavramları arasında çok sıkı bir ilişki kuruluyor.Bu geçici dünyanın sonsuz yaşam için kısa bir konaklama yeri olduğu söyleniyordu.Burada çekilen acıların yaşanan sıkıntıların hiçbir önemi yoktu.Nasıl olsa her insan günü geldiğinde ölecek ve sonsuz bir hayata yelken açacaktı.Tek kıstas doğaüstü varlığın yada varlıkların hoşuna gidecek işler yaparak sonsuz hayatta rahat bir varoluş şansı kazanmak ile ilgiliydi.

Bu yüzden hiçbir ilahi metin kölelere isyan edin dememiştir.Kadınlar ve erkekler eşittir diyen bir tanrı sözü işitilmemiştir.İnsan yarattığı ''Tanrı'' kavramı ile ölüm denen problemi çözdüğü gibi kendi yarattığı sistemlerden kaynaklanan sorunlar ile ilgili tüm sorumluluktanda kurtulmuştur.

Bugün doğal yollarda dahil olmak üzere bir insan öldüğünde bunun sebebi açık olarak bellidir,ve tek kelime ile ifade edilir:Ecel.

Trafik kurallarının ihlali sonucu meydana gelen kazalarda yaşana ölüm ve yaralanmaların sebebi;Kader,

Gelir dağlımındaki eşitsizlikle varlıklarını sürdüren ekonomik sistemlerde insanların yoksul olmasını açıklayan kavram ;İmtahan.

Bugün bir dilenci size yaklaştığında kurduğu ilk cümle 'Allah rızası için''dir.Onu yarattığına inandığı ve bizzat ortaya koyduğu iredesi ile onu aç bırakan ,karnını doyurması için başkaların yalvarmaya muhtaç eden  Allah denen yaratıcının hoşnut olması için sizden yardım istemektedir.

Devletlerin toprak mülkiyetine dayalı egemenliklerini sürdürmek için gerçekleştirdikleri savaşlarda ölenler tarafı ne olursa olsun Şehittir ve istisnasız olarak sonsuza kadar mutlu olacakları cennetlere sorgusuz sualsiz kabul edilirler.Devletlerin egemenlik hakları bizzat tanrı tarafından korunmaktadır.Tanrı krallar seçilerek iktidara gelmektedirler artık.

İnsan bilinen tüm kavramları ve bu kavramlar arası ilişkileri yarattı,Karşı karşıya olduğu ve içinde yaşadığı evreni idealize etti.Gerçeği parçalara bölerek onu anlamlandırdı.Varsayımsal karşıtlıklar yaratarak bunların işlevselliğini sağladı.

İyi ve kötüyü yarattı,güzel ve çirkini,zayıfı ve şişmanı yükseği ve alçağı tüm bu değerlerin tek bir referansı vardı buda kendisiydi.

Toplumsal yaşayış ideallerini dikte ederek ''ahlak '' kavramını yarattı.Hukuksal sistemlerin insanlar üzerinde öne sürülebilecek 'mülkiyet hakkını''onamaları ile Aile kavramı ortaya çıktı,insan tarafından yaratılan evlilik kurumu ilahi atıf ile güçlendirildi,evlilik dışı ilişki yaratıcının lanetlediği bir olgu haline getirildi.Türünün ilk ortaya çıkışından 1 milyon yıl sonra hiçlikte ortaya çıkan insan kendi yaratıcısı olduğu bir evrenin içinde yaşamakta görebildiği en uzak galaksilerden atom altı parçacıklara kadar herşeye ulaşmaya çalışıyor.

Sosyal ve ekonomik yapıları,bunlara uygun yerleşim alanlarını,yerleşim alanlarının içinde bulunduğu şehirleri yaratıyor.Bir binanın nereye yerleşeceğini belirleyen en temel unsuru ulaşım oluşturuyor bugün.Toplu taşıma araçları daha çok ekonomik olarak alt grubu oluşturanların yaşadığı bölgelere hizmet veriyor.Bu tip yerleşimler genelde şehrin anaarterlerini oluşturan çevre yollarına yakın yerlere konuşlandırılıyor.Bunun en temel sebebi ''işgücü' üretimin devam etmesi için işgücü arzının sürekliliği ve düzenliliği  gerekiyor.Çalışanın mesai saatinde hazır bulundurulması en temel kıstas.Toplu taşımanın en temel amacı bu kıstasın hayata geçmesini sağlamak yoksa hiçbir toplu taşıma faaliyeti insanların yaşadıkları şehrin en güzel yerlerine ulaşımını sağlamak gibi bir öngörü ile gerçekleştirilmiyor.

Yollar tarafından sınırları çizilen şehirler insan tarafından yaratılan makineler aslında,makinenin amacı birilerinin iyi bir yaşam sürmesini sağlamak.Eşit olmayış makinenin çalışmasını sağlıyor.Bir grup temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırken bir grup diğerleri ile eşitlenmeye çalışıyor.Dünya üzerinde herkesi doyuracak kadar gıdayı üretebiliyor,herkesi giydirebilecek ürünleri imal edebiliyoruz.Ama insana kazandırılan yaşam amacı durmamak üzerine kurulu bu bizzat sistemin kendisi tarafından sağlanıyor.Otomobil bizim bir yerden biryere ulaşmamızı sağlayan en temel motorlu araçlardan biri yapılış amacı insan ve yükün kişisel olarak nakli.Oysa bugün gördüğümüz otomobiller bu amacın çok ötesinde her yıl değişen modellere ve farklı özelliklere sahip bunun dışında da farklı markalara bu sayede arkası kesilmez bir talep görüyorlar.Daha iyisi daha yenisi daha lüksü.Evler,elektronik aletler,giyim eşyaları amacının çok ötesinde şeyler için kullanılıyorlar.İdealize edilmiş bir gerçekliğin içinde yaşıyoruz.Varsayımsal olarak yaratılan ve eşyanın doğasının ötesinde ona anlam yükleyen bir gerçeklik.Altın ekonomik dolaşımda en çok kullanılan metallerin başında geliyor,altına bu varsayımsal değeri sizce kim veriyor.200 liranın karşılığında birşeyler almanızı sağlayan şey onun böyle bir değere sahip olduğuna inanmanızdan başka ne?

Şimdi etrafınıza baktığınızda gördüğünüz tek şey idealize edilmiş gerçeklik,İnsan denen yaratıcının milyonlarca yıldır yarattığı bir evrene bakıyorsunuz.Yerin altından çıkarılan metalle kaplanmış,tekerlekleri olan ve basınç farkını hareket enerjisine dönüştüşmesi ile sizi bir yerden biryere belirli bir hızda taşıyan şeylere otomobil diyorsunuz,Taş ve petrol türevi karşımından elde ettiğiniz asfatl ile kapladığınızı yüzeylere yol diyorsunuz.metal direkler üzerine taktığınız renkli lambalar ile trafik adını verdiğiniz düzeni sağlıyorsunuz.Kendinize hiç sordunuz mu?Kırmızı neden olumsuzluğun rengi neden şeytanın ve kötülüğün rengi ?Bunun sebebi kan mı yoksa ateş mi?Peki yeşili olumlunun pozitif olanın rengi yapan ne?Neden lastikten yapılan eşyaları ahşap görünümlü olarak imal ediyorsunuz?Birşeyin metalik olması onun sağlam olduğu anlamını neden çağrıştırıyor?Beyaz iyi iken siyah neden kötü?Matem rengi neden siyah?

Bu ve benzeri bütün soruların basit ve tek bir cevabı var.İnsan.Yüklediği anlamlar sayesinde bilinen herşeyi yaratan en büyük ve tek yaratıcı insanın kendisi...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi