Ana içeriğe atla

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''





     Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır.

Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı.

Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur.

Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum tarafından dokunulmaz kılınmıştır,ve bunu yapana ''hırsız'' adı verilir.Tek bir toplu iğneden lüks bir arabaya kadar başkasının mülkiyetinde kabul edilen hiçbirşeyden faydalanamazsınız,toplum ve onun tarafından oluşturulan devletin amacı bu mutlak hakkın muhafazasıdır.

Tapu dairelerinin amacı taşınmazların mülkiyet hakkını kayıt altında tutmak ve bunu üçüncü kişilere karşı resmi olarak korumaktır.Taşınmazların mülkiyetinin devletin kontrolü altında el değiştirmesini sağlamaktır.

Evlendirme ve nüfus daireleri insanın insan üzerindeki mülkiyet hakkının kontrolü ve tasdiki için kurulmuştur.Evlilik sözleşmesi ile eşlerin birbiri üzerindeki mülkiyet hakkı devlet tarafından koruma altına alınır.

Askerlik toplum tarafından ''kutsal bir meslek'' olarak kabul edilir,çünkü askerin temel görevi devletin sahip olduğu mülkiyet hakkını korumaktır.Polis temel görevi özel mülkiyetin muhafazasıdır.

Hırsızlık yapmak kötüdür,çünkü toplumun ve kişinin varsayımına dayanan mutlak mülkiyetin ihlali anlamına gelir,aç kalan biri ekmek çalarsa bu mülkiyet hakkının ihlalidir,çalan kişi hırsızdır ve kötü bir iş yapmıştır.Toplum içinde ondan beklenen 'emek arz ederek'' kazanım elde etmesi ve bu kazanımı mülkiyet sahibine aktararak ekmeğin mülkiyetini kendi üzerine aktarmasıdır.

Geçerli bir evlilik sözleşmesinin tarafı bulunan eşin,başka biri ile birliktelik yaşaması kötü bir davranış şekli olan ''Aldatma'' olarak yorumlanır,zina suçu kapsamında kabul edilir.Devletin garantörlüğündeki ''Evlilik sözleşmesi'' eşlerin birbiri üzerindeki mülkiyet hakkını düzenler.Sözkonusu mülkiyet hakkı aynı zamanda toplum atarafından da çok sıkı normlar ile koruma altına alınır.

Gerek toplum gerekse onun oluşturduğu devletin amacı mutlak bir eşitlik yada özgürlük değildir.Amaç ''Kişinin kendisine''ait olarak gördüğü şeyleri ve onlar üstündeki mülkiyet hakkını güvenceye almak istemesidir.Bütün çatışmanın altında yatan temel etkende budur,Devletler kendi mülkleri olarak gördükleri topraklar için savaşırlar bunun için çok büyük yatırımlar yaparak ordular oluşturular,toprak için yapılan savaş tüm inançlar tarafından kutsallaştırılır.

İnsanlar mevcut sistemin kendilerine dayattığı şeyi yerine getirmek için uğraşırlar "sahip olmak",beslenmek için, giyinmek için, barınmak için,çoğalmak için sahip olmak zorundadırlar.Sistem yerine getirdikleri görevleri için onlara bir ödeme yapar, onlar bu kazanımlarını sistemin kendilerine telkin ettiği ihtiyaçları karşılamak için kullanırlar.Sistem onların sahip olduklarının güvencesidir,ömürlerini sisteme ve onu yaratan topluma duydukları güven ile geçirirler,çalışacaklar kazanacaklar her zaman daha fazlasına sahip olacaklardır.

Ekonomi dedikleri şeyin temeli, kaynakları sınırlandırmaktır.Dünya üzerinde yaşayana herkesi besleyecek kaynaklara sahipken 1 milyar insan açlığa mahkum edilir çünkü insanlar aç kalma endişeleri ortadan kalktığında daha az itaatkar olurlar.

Dünya üzerinde yaşayan herkesin asgari barınma ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olmamıza rağmen bunu asla yapmayız çünkü barınma endişesi kalmayan insanların kontrolü çok daha zordur,insanları daha iyi evlerde oturma yarışına sokmak sisteme herkese eşit şartlarda barınma imkanı sağlamaktan daha çok fayda sağlar.

İnsanlar birbirine "kutsal evlilik bağları "ile bağlanır ve ömür boyunca bir arada yaşamaları istenir,devlet tarafından kayıt altına alınmayan  yada kayıt altına alınanın dışında bir ilişki "gayri ahlaki"olarak nitelenir,bu nufus artış hızının dolayısı ile "iş gücü arzının" garantisini oluşturur.İnsan üzerinde devlet tarafından tesis edilen mülkiyet hakkının ve ailenin kutsallığı kuramının tek amacı doğurganlın pozitif yönlü kontrolüdür.Toplumun genele dayatması belirli bir yaşa gelen bireyin evlenip çocuk yapması ve ömrü boyunca aynı eş ile yaşamasıdır.Sistem bu sayede insanlara düzenli bir cinsel yaşamın tek yolunun evlenmek olduğunu telkin eder.Toplumsal kişinin evlilik dışı olarak karşı cinse ulaşmasını engeller ulaşsada suçluluk duymasını sağlar.

Sistem bireyin sahip olma arzusu ile yaşamaya devam eder, bireyler tarafından oluşturulan toplumsal eşitlik istemez hep daha fazlasını ister,daha iyi evler daha iyi arabalar daha iyi giysiler, eşitsizlik sistemin temel taşıdır,bu sebeple asla denge durumuna ulaşılmaz sürekli bir çatışma ve mutsuzluk hali sözkonusudur birey ve toplumsal için.Sonu gelmez bir mücadele vardır ve bu mücadele ardı ardına gelen nesilleri yemeye devam eder.

Oysa içinde varolduğu dünya insana her türlü ihtiyacını karşılayacağı ve sürekli yenilenebilen kaynaklar sunar.İnsan gerçek ''iyi''ye ancak herkesin eşit olduğu denge durumunda ulaşır.Denge durmunda  herkes temel ihtiyaçlar bakımından eşittir.Beslenme ,barınma ve çoğalma endişesi kalmayan insan ,bunlar dışında kalan idealler uğruna çalışmaya başlar.Sistem tarafından ''ne yapması'' gerektiği konusunda baskı altına alınamaz düşündükleri ve yaptıkları konusunda tamamen özgür hale gelir.Ancak denge durumunda tam bir güven içindedir.Denge durumunda devlet yoktur,sınırlar yoktur,savaşlar yoktur,hırsızlık yoktur çünkü ''mülk'' yoktur.Herşey herkese aittir.İnsanın sahip olduğu haklar Devlet yada toplumsal tarafından değil yine o haklara sahip olanlar tarafından korunur.

Bugün birçok insanın hayali diğerlerinden daha fazlasına sahip olmaktır,bu şekilde daha mutlu olacaklarını düşünürler.Oysa birilerinin diğerlerinden daha fazlasına sahip olması ''eşitsizlik/dengesizlik'' oluşturur,eşitsizlik çatışmayı getirir ve çatışma durumuda hiçkimse mutlu değildir hiç kimse güvende değildir.Bugün toplumsal insana mutluluğun daha çoğu ile mümkün olduğunu telkin etsede aslında mutluluk eşit olunduğunda mümkün olacaktır.Usus(kullanma),Fructus(faydalanma) ve  Abusus(tasarruf etme) mutlak biçimde kullanıldığında mutlak mülkiyeti ortaya çıkarır,İnsan diğer canlılar ile birarada yaşadığı bu dünyada ''kendini ayrıcalıklı'' olarak görmeye bir son vermeli ve mutlak biçimde eşit olduğu gerçeğine boyun eğmelidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi