Ana içeriğe atla

COLLAGE






''Fotoğraf çekme isteği belki de şu saptamadan kaynaklanır;bütünsel bir perspektif içinde anlam açısından bakılan dünya oldukça hayal kırıcıdır,ayrıntıda ve aniden yakalandığında ise her zaman kusursuz bir apaçıklık içindedir.'' Jean Baudrillard




   İnsanın dış dünyayı anlamlandırma yeteneğindeki temel prensip, bütünsel gerçekliği parçalara ayırmaktır.İnsanın duyuları çok yüksek miktardaki anlamsız veriyi bilişsel sisteme taşır,bilişsel sistem başa çıkamayacağı miktardaki bu veriyi öncelikle filitreler ;bu filitreleme işlemi mevcut veri içinde anlam oluşturma potansiyeli taşıyan örüntüler arama yolu ile gerçekleşir.


Örüntü;bir yapıyı yada bir bütünü oluşturan parçalar olarak düşünülebileceği gibi anlam oluşturma olasılığı taşıyan birden çok parça olarakta düşünülebilir.


Örüntüye yönelme bilişsel sistemin daha önceki deneyimleri ile oluşturduğu ve anlama ulaşmada kullandığı neredeyse öğrenilmiş refleksel bir hareket biçimidir.Bilinç sürekli olarak daha önce karşılaştığı ve anlamlandırdığı verilere benzer veriler arar.Önceden oluşturulmuş bu yapılara ''ağ'' adı verilir,bilişsel sisteme giren ve filitrelerden geçerek bu ağlara eklenen her bilgi mevcut ağ yapısında yeni bağlantılar kurma yada bağlatı derecelerini değiştirme yolu ile değişikliğe sebep olur.Bu ağ yapılarına dayanan  örüntüleri kullanan bilişsel sistem daha düşük düzeyde bir  aktivite ile anlama ulaşma imkanına sahip olur.

 Bilişsel sistem kapasitesi nedeni ile çok büyük miktardaki bütünsel verileri anlamlandıramaz örneğin bir kitap sayfasına baktığınızda tüm anlatıya ait bilgiyi görebilirsiniz ancak size ulaşan bu veriyi sözkonusu yazı dili bilsenizde anlamlandıramazsınız onun yerine mevcut dilin kurallarına göre oluşturulmuş belirli dizileri takip etmeniz gerekir,bu dizileri takip ederek zamansal ve olgusal olarak sıralanmış veriyi anlamlandırabilirsiniz.

Burada sözkonusu anlatıyı hatta kitabın bütününü oluşturan şey üzerinde konsensüs sağlanmış örüntüdür.Aktarmak istenilen bilgi genel olarak kabul görmüş ve anlatının hedefinde bulunan kişiler tarafından bilgisine sahip bulunulan bir örüntüye dönüştürülmüştür.Örüntünün bilgisine ulaşan kişi aynı biçimde örünütüyü kendi bilişsel sistemi içinde bilgiye çevirmektedir.

Burada gerçekleşen dönüştürme özneye özgülük nedeni ile bir kısıtlılık içerir,örüntüyü oluşturan ile örüntüyü dönüştüren öznelerin olgular konususunda farklı anlam ağlarına yani örüntü kalıplarına sahip olmaları sebebi ile aktarılan anlamda bir aynılık değil benzerlik sözkonusu olabilmektedir.

Bu kısıtlı dönüştürücü, gerçek dünyayı anlamlandırırken kapasitesi ölçüsünde ''çok kısıtlı miktardaki '' veri ile işlem yapabilmektedir.Bilişsel sistemin filitrelerinden geçen ve anlamlı olma potansiyeli içeren verinin oluşturduğu izdüşümü sonucu oluşan çakma deseni, bu kısıtlı miktardaki verinin yorumunu yani anlamı oluşturur.''Lightning''yani çakma adını verebileceğimiz bu süreç sonunda oluşan anlam gerçekliğin çok küçük bir parçasına ait -öznesel olarak-deforme edilmiş bir bilgi parçacığıdır.Bu deforme edilmiş parçacıkların bir biri ardına eklenmesi ile daha büyük bir desen oluşmaya başlar.

Bunu bir sayfayı yada bir kitabı okumayı bitirdiğinizde oluşan ve birbiri ile ilişkili çok sayıda anlamdan oluşan anlatı olarak düşünebilirsiniz.Kitabın tamamını okumadan onu bütünsel olarak anlamlandırmanız nasıl mümkün değilse gerçek dünyadaki küçük desenleri anlamlandırmadan daha büyük desenleri görmemiz ve anlamlandırmamız mümkün değildir.

Büyük miktardaki veriyi tek seferde anlamlandırmak çok büyük bir bilişsel faaliyet gerektirir aynı şekilde devamlılık gösteren ve sürekli değişik veri oluşturan bir nesneyi anlamlandırmakta bilinç için çok yorucu bir süreçtir.Bilişsel sistem bir nesneyi kısıtlı bir süre ''anlama kadrajında'' diğer bir deyişle anlama odağında tutabilmektedir.Yani bilinç bir kaynaktan gelen veriye belirli süreler içinde odaklanabilmekte süre uzadıkça  kaynaktan kendisine ulaşan veriyi yorumlamak için daha az kapasite ayırmaya başlamaktadır.

Bunu özne taraflı konjenktürel bir dalgalanma olarak düşünebiliriz.Özne belirli süreler için ''nesneye'' odaklanabilmektedir.Bu durum dalganın tekrarlama sıklığını oluşturur,nesneden gelen bilginin öznenin bilişsel sistemi içinde oluşturduğu çakmaların büyüklüğü ise dalga boyunu oluşturur.

Bu noktalar ile yapılan resimlere (piksel art) benzer her bir çakma üst desendeki bir noktayı oluşturur noktalarla oluşan bu desen bir üst desendeki başka bir noktayı.

Bilinç yeni örüntüler oluşturan bu küçük noktaları bir süreklilik düzenlemesine tabi tutarak devamlılıklarını sağlar,tıpkı sinematik bir öyküde olduğu gibi küçük ve anlamsız parçalar belirli bir kurgu içinde ele alınarak anlamlı bir motif elde etme yoluna gidilir.

Hakkında bir kaç kitap okuduktan sonra ''kuantum teorisi'' hakkındaki genel düşünceniz yada bir kaç sergi gezdikten sonra ''modern sanat üzerine değerlendirmeleriniz''de olduğu gibi küçük noktalar daha büyük desenleri büyük desenler başka desenlerin küçük noktalarını oluşturur.

Ancak ''büyük resme'' giden bu süreç bilişsel sistemin çok yoğun kullanımı ile mümkünüdür,yoğun kullanım özne için yorucu bir süreçtir.Bilişsel sistem içine ne kadar çok veri sokarsanız ve bu veriyi ile ne kadar çok çakma yaratırsanız birbiri ile ilişkili o kadar fazla desen ve bu desenlerin yorumu sonucu ulaşılan o kadar çok anlam ile başa çıkmanız gerekecektir.


Veri girişi ile oluşan izdüşümü sonucu oluşan çakma daha önceki çakmaların yorumu ile oluşturulmuş bir ''anlam ağı '' üzerinde gerçekleşmektedir.Anlam ağı büyüdükçe çakmaların çeşitliliği sıklığı ve büyüklüğü artar bunu bir fotoğraf makinesinin pikselinin artması olarak düşünün çakmalar sonucu oluşan anlam ağı büyüdükçe kısıtlı veri sağlayıcılarımızla çok daha detaylı fotoğraflar çekebiliriz.

Biz daha detaylı fotograflar çektikçe bir sonraki büyük resmi ''doğru'' olarak anlamlandırma olasılığımız artmaktadır.Bu noktada ''Büyük resme ulaşma gerekliliği sorunu'' gündeme gelir.
Sınırlı bir varoluş süresine sahip olan insan normal duyuları ile ulaşamayacağı çıkarımsal bir bilgi için bu kadar çok ve uzun süreli bir enerji dönüşümü faaliyeti içine girmeli midir?

Baudrillard'ın sözünde geçen bütünsel perspektifte hayal kırıklığı yaratan anlam sorunu burada başlar.İnsanın biyolojik bir varlık olarak temelleri ele alındığında onun ulaşmak istediği şey büyük resim değil anlık veri girişi ile oluşan çakma deseni sonucu ulaştığı anlamdan alacağı haz'dır.İnsan anlık bir varoluş deneyimi içinde yaşamaktadır.Oluşan her yeni bilgi çok katmalı anlam ağlarına eklenerek bir sonraki anda insanın yeni bir varoluş haline geçmesini sağlamaktadır.

Biz kitabı okumayız biz anlam odağımız içine giren siyah noktacıklardan oluşan lekeyi anlamlandırırız,lekeleri daha önce gördüğümüz benzer lekelerden gelen veriler ile oluşturduğumuz anlam ağlarına taşırız.Yeni giren veri ile kurabildiğimiz kadar çok ağ üzeri deseni oluştur,ortaya çıkan en kuvvetli desenlerden çıkan yorumu anlam ağlarımıza ekleriz.Sonunda ulaştığımız şey kitabın anlamı değil bizim yeni kitap desenimizdir ve tümüyle bize özgüdür.Bu sebeple kitap okumak insanların büyük bölümüne zor gelmektedir.Ard arda bilişsel sisteme giren veri muazzam bir bilişsel faaliyete sebep olmaktadır.Oysa instagramda bir resme baktığımızda çok kısa bir zamanda ve az bir bilişsel faaliyet ile oluşan anlam çok daha kolay biz hazza erişim yolu sunmaktadır.

  İnsan evrimsel süreçler sonucu oluşmuş bilişsel yapısı gereği daha basit olana yönelir.Bugün yaşamsal motivasyon sağlayıcıların tamamı anlık değerlerin yüceltilmesine dayanır,insan bugün bu saat hatta bu dakika mutlu olmak istemektedir.Sahip olduğu bilişsel kapasiteni sınırlarını zorlayarak hiçbir işine yaramayacak bir resme ulaşmaktan çok vücuduna daha çok mutlulluk hormonu salgılatacak veri girişlerine yönelir,bu sebeple bilimsel bir makale yada mention çok kısıtlı bir kitle tarafından ilgi görürken tanınmış bir kadının poposu milyonlarca görüntüleme ve beğeni alabilmektedir.

İnsan varolduğu müddetçe yapmak zorunda bırakıldığı veri madenciliği işinde kazmamayı seçemesede nereyi kazacağını seçebilir.Ve yapılacak hiçbir seçim yanlış değildir.Mutlu olmak için parçacık alan kuramı üzerine binlerce sayfa okumayı da seçebilirsiniz insanlığın en gelişmiş veri ağlarını kullanarak iki insanın çiftleşme görüntülerini izlemeyide.Anlam yani çakma tamami ile özneye özgü biçimde gerçekleşir.Oluşan anlam öznenin anlam ağlarında mevcut bağlantılarına göre yerini alır bu bağlantılar devamlılık yanılsamasını oluştururlar yani zamansal süreçte bilişsel sisteminize girmesini sağladığınız veriler bir birine benzeştikçe aralarındaki bağlar kuvvetlenir ve doğrudan  verileriniz varsayımlara varsayımlarınız çıkarımlara dönüşür.

Tek tek noktalar lekelere lekeler şekillere şekiller bütün bir resme dönüşür,sizi büyüleyen bu resim bir sonraki eseriniz için sadece bir noktadır.Tam bu noktada ne kadar büyük bir sanatçı olacağınızın kararı size aittir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi