Ana içeriğe atla

WHAT / IF






''Neden, bay anderson neden?

neden, neden bunu yapıyorsun? neden ayağa kalkıyorsun? neden dövüşmeye devam ediyorsun?

varlığını devam ettirmekten öte başka bir şey için mi savaştığına inanıyorsun? bana bunun ne olduğunu söyleyebilir misin? bu özgürlük mü, yoksa doğruluk mu, belki de barıştır ha, sevgi olabilir mi?

illüzyonlar bay anderson, algınızın yanılgıları. insan zekasının, anlamsız ve amaçsız varoluşunu meşrulaştırmak için denediği geçici idealler. ve bunların hepsi en az matrix kadar yapay. zaten sevgi gibi zavalli bir kavrami insan zekasi icad edebilirdi. bunu gorebilirsin, bu durumu kabullenmelisin bay anderson, bunu şimdi bilmelisin. kazanamasın, amaçsızca dövüşmeye devam etmenin hiçbir anlamı yok!

neden, bay anderson, neden, neden direniyorsun?''


Matrix revolutions'da yaşamın amacını son bulmak olarak tanımlayan ajan smith'in muhteşem tiradı.


İnsan varlığının amacına yönelik hem bir sorgulama hemde bir saldırı.


Neden?


   Varoluşun ve onun amacının sorgulanması,genel bir varlık kabulü içinde bu varlığa bir anlam arayışını içermektedir.Bugüne kadar bu soruyu soran her bilincin merak ettiği şey varoluşun içeriğinden çok onun anlamıdır.Bir taş bir ağaç bir kuş bir insan neden vardır ve bunlardan çok daha önemlisi bu sorgulamayı yapacak olan bilinç neden vardır.Tüm bu sorular aslında tek ve yegane bir soruya evrilir:Ben neden varım?

Günümüzde varoluşun belirli boyutlardan oluştuğunu biliyoruz,

   Bunlardan ilki tümüyle süperpozisyonda bulunan atom altı evreni,yada atom altı çoklu evrenleri.Bu varoluş durumu varoluşa dair tüm olasılıkları içinde bulunduruyor.Bu evren/evrenler bizim içinde yer almadığımız yada ''ben'' olarak tanımladığımız olguyu oluşturan bilinç tarafından algılanması mümkün olmayan yerler.

  Bir başka varoluş boyutu algılayabildiğimiz tek evren olan atomik boyut,atomaltı boyutun olasılık dalgalarından bilinç tarafından algılanabilen parçacıklara dönüştüğü bizim varlık olarak nitelendirdiğimiz yer.Bu evrende iki tür yada daha doğru bir ifade ile temel ve karmaşık iki varlık türü bulunuyor.Cansız maddeler olarak nitelediğimiz atomik evrenin yapı taşları ve atomik evrene ait parçacıkların programlanması ile oluşan canlı adını verdiğimiz varlıklar.

Biz maddenin atomik programlanması sonucu ortaya çıkan canlı varlıklar kümesi içinde yer alıyoruz.

Bu nokta anlam arayışındaki ilk neden sorusunun ortaya çıktığı yer;canlılık maddenin atomik düzeyde bir programlanması ise bu programlamayı kim neden yaptı?

Sorunun cevabı atom altı boyutta yer alıyor,olasılık dalgalarından oluşan atom altı boyut maddenin bulunabileceği her olasılığı içeriyor.Her olasılığın içinde bizim canlı dediğimiz atomik makinelerde var.Bunu pi sayısının basamakları arasında tüm telefon numaralarının,tüm vatandaşlık yada sosyal güvenlik numaralarının bulunması yada ondalık basamakların harfe çevrilmesi durumunda bugüne kadar dünya yüzeyinde söylenmiş yada yazılmış her şeyin bu irrasyonel sayının basamakları arasında yer alıyor olması gibi düşünebilirsiniz.Varoluşa ait tüm kombinasyonlar ve tabi ki biz atom altı boyutta bir olasılık olarak yer almaktayız.

Bu durumu raslantısallık yada tesadüf ile karıştırmamak gerekiyor. Raslantısallıkta gerçekleşen ihtimal diğer ihtimallerin gerçekleşmemesi anlamına gelirken burada yani çok boyutlu evrende imkan dairesinde yeralan tüm ihtimaller gerçeklik kazanabiliyor.Bunu milli piyango çekilişinde satılan tüm biletlere ait numaraların çıkması/çıkmaması gibi düşünebilirsiniz.Bizim evrenimiz ise tüm biletlere ikramiye çıkan bu evrenin sadece tek bir parçası biz o gerçekleşen tek olasılığı deneyimleyebiliyoruz.Canlılık programımın bir versiyonunu içerem boyut bizim deneyimleyebildiğimiz o tek olasılık.


Deneyimleyebildiğimiz bu tek olasılıktan varoluşun diğer boyutları konusunda bir anlam çıkarmaya çalışsak ta bilinçsel varlığımız çok boyutluluğa imkan sağlamıyor.Bu durum neden sorusunu deneyimleyebildiğimiz bu tek olasılık durumuna taşımamıza sebep oluyor.

Canlılık programının amacı ne?

  Canlılığın bilinen en temel amacı:bilginin bir sonraki an'a taşınmasıdır.En basit yaşam formundan en karmaşığına kadar tüm canlılık içerdiği bilgiyi zaman zincirindeki bir sonraki halkaya taşımaya çalışır.Bu içinde bulunulan evren ile yapılan amansız bir mücadeledir.Atomik evrenin en temel amacı ''son bulmak''tır.Evren temel olarak bir madde -enerji döngüsüdür.Enerjinin madde formuna dönüşmesi ile başlayan süreç karşılıklı döngüler halinde devam etmektedir,ancak her dönüşüm evreni kaçınılmaz sona yaklaştırmakta ve düzensizliğini artırmaktadır.Madde enerji döngüleri bizim zaman olarak tanımladığımız şeyi oluşturur.Canlılık bu döngülerin birinden diğerine doğru sürekli biçimde yolculuk eder,değişen ve sürekli zorlaşan koşullar karşısında kendini yeniler ve adapte olur.Her halka arasındaki başarılı sıçrayış devamlılığı getirir.Tek hücreli,bakteri yada yarı canlı virüs formunda bulunsun canlının ana yazılımı onun ''DNA''sıdır.''Deoksiribo Nükleik Asit'' canlılık işlevleri ve biyolojik gelişme için gerekli olan talimatları taşıyan bir nükleik asittir ve başlıca rolü ''bilginin uzun süre saklanmasıdır''.Çok daha basit bilgi taşıma türlerinden günümüzün hücresel anlamda organize olmuş karmaşık yapılarına ulaşılmıştır.Bugün tek bir canlı olarak nitelediğimiz varlıkların çoğu gelişmiş hücresel organizasyonlardır.İnsan olarak nitelenen siz, trilyonlarca hücreden meydana gelmiş;bünyesinde barındırdığı hücreleri ve dolayısı ile bilgiyi sonraki an'a taşımaya yarayan bir makinelersiniz.Bu taşıma sürecinde hücre tabanlı organizasyonların oluşturduğu makineler dönemsel olarak çeşitlenmiş ve farklılıklar göstermişlerdir.Canlılık programı kendisini silmeye çalışan evrene karşı sürekli yeni yollar bularak mücadele etmiştir.Biz insanlar bu mücadelede kullanılan yollardan bir tanesiyiz sadece.Temel olarak bakıldığında program için bir kedinin varoluş amacı ile bizim varoluş amacımız arasında hiçbir farklılık bulunmamakta.


Atomik tabanlı bir program olarak kendisine varoluşsal bir anlam bulamayan insan;karmaşık hücresel organizasyonunun bir türevi olan başka bir olgu üzerinden anlam arayışını sürdürmeyi seçer.

Tanrının nefesi yada Hepaitossun ocagındaki kıvılcım,bugün biz ona varoluşsal farkındalık ifadesi olarak ''bilinç'' adını veriyoruz.

Tüm anlamların kaynağı olan ve insan makinesinin üzerinde çalışan en temel yazılım olarak niteliyoruz.''Anlam'' dediğimiz tamamiyle varsayımsal şeyin ortaya çıkış ,saklanma ve aktarım noktası.Tamami ile bilgisayar donanımı tarafından yaratılmış bir evrende oluş gerçekleştiren bir yazılım olarak tanımlanabilir.Bir bilgisayar oyunundan ekranda gördüğünüz evren belirli kodların grafiksel ifadesinden ibaretse bilinç dediğimiz şey milyarlarca yıllık canlılık programının kodlarının bir çıktısından ibaret.Anlam dediğiniz şeyde bu yazılımdan elde edilen çıktıların yeniden işlenmesi ile ortaya çıkan bir türev;Farkında oldugunun farkında olmak işte bu üst üste çalışan yazılımların bir sonucu.Yani aradığımız anlamın tek kaynağı dış dünyadan ! gelen verileri işleyen ve bundan çıkardığı sonuçları tekrari işleyen bir yazılım olan ''Bilinç''.


Ve her bir bilinç muazzam bir tekillik içinde bulunuyor,yani dış dünya dediğimiz şey bile bu tekil bilincin içinde yer alıyor hatta bilincin kendisi bile.

Bu en basit hali ile süper mario oyunu örneği ile ifade edilebilir.Süper mario digital kartlar üzerine yazılmış belirli kodların tanımlanmış kurallar çevresinde çalışması ile ''oynanan'' bir oyun bizim ekranda gördüğümüz şey zorunlu olarak asıl kaynağa bağlı olsada kaynak gördüğümüz şeyden bağımsız yani oyun herhangi bir görsel olmadanda ilerleyebiliyor.Bunu masaüstü bir bilgisayarda monitör bağlantısı olarak düşünebilirsiniz mönitördeki görüntü(anlam) varolmak için gerikalan donanıma muhtaçken geri kalan donanım çalışmak için monitöre muhtaç değil.İnsan bilincinde bu monitör dışsal değil içsel yani çıktılar sürekli içeri aktarılıyor.Bu yüzden bir dış kavramından bile bahsetmek imkansızlaşıyor.


Peki o zaman neden?Neden ayağa kalkıyoruz neden yaşamaya devam ediyoruz.Son bulmaktan başka nasıl bir amaç için dövüşüyoruz.


  Biz canlılık programının kendisini devam ettirmek için bulduğu çözümlerden biriyiz,varolma amacımız yada varoluşumuzun ''sentetik anlamlar'' dışında hiçbir amacı yok.Ve bu sentetik anlamları biz yaratıyoruz ;anlamsız ve amaçsız varoluşumuzu meşrulaştırmak için.Çünkü farkında oluşumuz bunu zorunlu kılıyor,her sonuç için bir sebep yaratmak zorundayız.Canlılığımızı sürdürmek için beslenmek zorundayız amaç tamamen biyolojik varlığın devamı için gerekli yapıtaşları ve enerji üretimi iken biz neredeyse sınırsız içerikler barındıran mutfaklar yaratıyoruz.Çünkü sonuç için bir sebebe ihtiyacımız var anlamı yaratmak zorundayız kendimizi ikna etmek için kandırmak için.Arka plandaki tamamiyle gerçek ve can sıkıcı amacı gizlemek için insan zekası sürekli çaba sarf ediyor.İşte anlamlar bu zekanın kendisini avutmak için yarattığı masallardan ibaret.

Sevgi,aşk,lezzet,güzellik,şehvet 

Makineler bifteğin tadını nereden biliyorlar?demişti Cypher.Bilmiyorlar bizde bilmiyoruz reseptörlerden gelen veriye yüklediğimiz tamamen öznel bir içerikten ibaret bu tıpkı yaşamın  tüm unsurlarında olduğu gibi.Ayağa kalkıyoruz dövüşmeye devam ediyoruz çünkü inanıyoruz kendi yarattığımız uyduruk birşeye.












































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi