Ana içeriğe atla

İNSAN YARATMA EHLİYETİ

''Katil,cinayeti kurban doğmadan önce işlemiş olabilir.''





    
    Üreme, canlılığın ve bu canlılığa ait çeşitliliğin varolmasını ,neslin devamını  ve kalıtsal özelliklerin bir sonraki  jenerasyona aktarılmasını sağlar.

Biyominal adı Homosapiens olan İnsan ‘’Primatlar’’ takımının ‘’İnsansılar ‘’ üst familyasına tabidir,Omurgalı bir memeli olması sebebi ile Eşeyli olarak çoğalır,yavrular gelişmelerini tamamlayıncaya kadar vücut içinde taşınırlar ve bir süre anneleri tarafından bakımları zorunludur.
Tüm diğer canlılar gibi insanında amacı neslini devam ettirmektir.Ancak insan diğer canlılardan farklı olarak bir öz farkındalığa/kendini çevresinden ve  benzerlerinden ayırt edebilme yetisine sahiptir,Bu durum insanda ‘’Kimlik’’denilen olguyu meydana getirir.Her insan taşıdığı potansiyel sayesinde mevcut canlılar arasında yaşadığı çevre şartlarını biçimlendirebilecek kudrete sahip tek varlıktır.Bu sebeple insan üremesi sonucu ortaya çıkan şey türün devamını sağlayacak yeni bir canlı varlığın yanında ''öz farkındalığa sahip bir bilinç'' ve hayat sahnesine çıkan dünyayı şekillendirebilecek yeni bir aktördür.Türün devamından başka bir amacı olmayan hayvan,bitki,mantar,prosit yada bakteri üremesinden öte insan üremesi  bir canlının kopyalanması değil yeni bir canlının yaratılmasıdır.Ve bu yeni canlının yaratılmasının bir çiçeğin tohumlanmasından yada bir köpeğin yavrulamasından farklı olarak bir sorumluluğu bulunmaktadır.

  Aynı türden iki özfarkındalığa sahip varlığın ,ortaya çıkacak yavrunun doğacağı çevre şartlarını hesaba katarak çiftleşme sürecini tamamlaması daha sonra hem doğumdan önceki koza aşamasında hemde doğumdan sonraki bebeklik ve çocukluk aşamasında bu canlının çevre şartlarından olumsuz biçimde etkilenmesini önlemek gibi bir sorumluluklarının yanında bu canlı için gerekli besinin sağlanması önündeki yaşama yönelik olarak sosyal ve kültürel açıdan donanımlı bir hale de getirmeleri gerekmektedir.

  Oysa bugün gördüğümüz şey bundan çok farklıdır,İnsan milyonlarca yıllık evrimin sonucunda sahip olduğu zekaya ve bilgi birikimine aykırı olarak en uygunsuz şartlar altında çoğalma eğlimindedir.Kıtlık,savaş,hastalık gibi en olumsuz koşullarda üremeye ve neslini devam ettirmeye çalışmaktadır,oysa insan yavrusu gibi gerek embiryo gerekse ergenlik öncesi dönemde oldukça kırılgan olana ve çevre şartlarından olumsuz biçimde etkilenebilen canlıların büyük bölümü bu olumsuz koşullar altında canlılıklarını devam ettirememektedirler.

  Bu yıl 5 yaş altında ölen çocuk sayısı 5 milyon 151 bin’dir,28 milyon 470 bin yavru düşük sebebi ile hayatını kaybetmiştir.İnsan yaratma sorumluluğuna sahip olmayan ve bu bilinci taşımayan insan sadece içgüdüsel olarak çiftleşmekte ve bu çiftleşme sonucu ortaya çıkan yavrunun akibeti konusunda hiçbir irade ortaya koyamamaktadır.5 yıldır süren Suriye iç savaşında 5 yaşın altında pek çok cocuk hayatını kaybetmektedir.Onlarca yıldır açlık ile kıvranan Afrika'da sözkonusu coğrafyanın gerçeği olan ‘’Açlıktan’’ ölen çocuklara her geçen gün yenileri eklenmektedir,ve bu değişmez sonuçla yüzleşsinler diye hergün yenileri ebebeynlerinin katkıları ile kısa ve acı içinde geçecek bu hayata gözlerini açmaktadırlar.Bir  çocugu sosyal,ekonomik yada kültürel  olarak geleceğe hazırlamaya gücü bulunmayan bireyler umarsızca çoğalmakta ve çocuk sahibi olmakta bir sakınca görmemektedir.Bu olumsuz çevre şartları içinde dünya’ya gelen bireyler  daha embiryo yada bebeklik aşamasında hayatını kaybetmekte yada genetik  ve psikolojik açıdan kusurlu bireyler olarak bu kusurlarını gelecek nesillere taşımaktadırlar.Yeryüzünde bulunan canlılar içinde Beslenme ve Barınma ihtiyacını karşılamadan üreme /çoğalma evresine geçen tek canlı sanırım bu gezegendeki ‘’En akıllı varlık’’ olarak gördüğümüz insandır

  İnsan yaratma ,Dünyanın geleceğini şekillendirmektir,yarın nasıl bir dünya’da yaşayacağımıza karar vermektir.Ölmemek için bir yerlerden kaçarak büyümüş yetersiz beslenmiş bireylerin biyolojik ve psikolojik açıdan ne kadar sağlıklı olmaları beklenebilir,yetersiz beslenme şartlarındaki ana ve babadan doğan bir çocuğun genetik ve psikolojik açıdan ne durumda olması umulabilir bu tip bireylerin sonraki nesillere taşıyacağı genlerin nesli ileri götürmesi nasıl beklenebilir.

  Bu gün Dünyada 181 bin yeni İnsan yavrusu yaşama gözlerini açtı ve bunların büyük bölümü savaş,kıtlık ve ekonomik krizler ile boğuşan ülkelerde dünyaya geldi,Dinsel ve sınıfsal çatışmaların arasında hayatta kalmaya çalışacaklar büyük bölümü belli bir yetişkinliğe ulaşamadan hayatını kaybedecek ergenlik aşamasına ulaşabilenler kusurlu gen yapısını ,kalıtsal hastalıklarını ve çocukluğundan itibaren yitirmiş olduğu bozuk psikolojik yapısını kendinden sonraki nesillere taşıyarak umarsızca ve biliçsizce çoğalmaya devam edecekler.

   Mevcut teknolojimiz,tarım alanlarımız ve doğal kaynaklarımı göz önüne alındığında Dünya’nın besleyebileceğinden fazla olan insan sayısına hızla ilerliyoruz.Teknolojik ve Kültürel olarak en geri kalmış bölgeler bu çoğalmada en büyük payı alıyor.Yeterli düzeyde  eğitim almamış  ve doğmatik inançların etkisindeki toplumlar hayatta kalmanın tek yolunu üremek olarak görüyorlar,tıpkı virüsler gibi bulundukları yerdeki kaynaklar tükendikten sonra yeni kaynaklara doğru yöneliyorlar.Bugün Suriye,ırak,Hindistan yada Pakistan gibi ülkelerden Avrupa ve Amerika kıtasına yönelen göç dalgasının temel öğesini bu yetersiz kaynaklar oluşturuyor.Bilim yerine inanca yatırım yapan ülkeler bulundukları coğrafyanın kaynaklarını verimli şekilde kullanmak şöyle dursun tamamen ortadan kaldırdıktan sonra kendilerine barınma,beslenme ve çoğalma olanağı sağlayacak ve mahvedebilecekleri yeni coğrafyalara doğru yüzlerini çeviriyorlar.


İnsan yaratma ehliyetine sahip olmayan organizmalar geleceğimiz için en büyük tehtidi oluşturuyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi