Ana içeriğe atla

UZUN VADELİ BİR CİNAYET SİSTEMİ

''İnsan sadece vurularak öldürülmez;Ömür boyu süren bir kölelikte tahhammüden adam öldürmekten farksızdır.''


   Biyolojik canlılığın kaybedilmesi,hayat faaliyetlerin kesin olarak sona ermesi olarak ifade edilen ''Ölüm'' kavramı günlük hayatta çok kısa sürede gerçekleşen olaylar sonucu meydana gelen ''canlılık yitimini'' tanımlamak için kullanılmaktadır.Bazen bir kaza,kimi zaman bir cinayet ,yaşlılık veya hastalık sonucu gelen ani bir ölüm istisnai olarak belirli bir koma süreci hayati faaliyetlerin bir daha geri kazanılmamak üzere yitimi.Nedir bu bizi yaşatan bizi biz yapan hayati faaliyetler ve beklenmedik yada çok beklenir bir anda çekip giden canlılık.





   Günümüzde sahip olduğumuz genel bilimsel görüşümüz itibari ile bir yapının ''Canlı'' olarak sınıflana bilmesi için temel olarak 9 özelliğe sahip olmaları gerekmektedir.




1.Hücre yapılanması:Canlıların en önemli ortak özelliklerinden biri temel yapı birimleri­nin hücre olmasıdır. Hücreler bir mikroskop altında, hatta bazen büyüteç ve nadir de olsa çıplak gözle gözlenebilen yapılardır. Örneğin tavuk ve balık yumurtaları gözle görebildiğimiz hücrelerdir. Cansızların ise belirgin bir hüc­re yapıları yoktur. Bazen kristal yapıda görülebilirler.

2.Beslenme/asimilasyon-disimilasyon döngüsü: Canlıların beslenme gereksinimleri vardır. Bütün canlılar dışarıdan aldıkları bir takım maddeleri kendi canlı maddeleri içerisine katabilirler. Bu olaya asimilasyon (özümleme) denir. Diğer taraftan da canlılar kendilerin­deki maddelerin bir kısmını parçalayarak yaşamları için gerekli olan enerji­nin açığa çıkmasını sağlarlar. Bu olaya da disimilasyon (katabolizma = madde yıkımı) denir. Cansız cisimlerin besin gereksinimleri yoktur. Bu ne­denle cansızlar metabolik faaliyetleri gösteremezler. Canlılar metabolik olaylar sonucu, büyümeleri için gereken yapı maddelerini oluşturur ve enerji açığa çıkarırlar. Bütün canlılarda metabolik olaylar görülür.

3.Tepki:Canlılar uyarılabilir ve uyarana yanıt verebilirler. Yani çevrelerin­deki fiziksel ve kimyasal uyaranlara tepki gösterirler. Cansızlar ise, uyaran­lara karşı belli bir tepki göstermezler.

4.İç ortam sabitliği/Homeostazi:Canlılarda dış ortam farklı olmasına rağmen, iç ortam sabit tutulur. Buna homeostazi denir. Cansızlarda böyle bir durum yoktur.

5.Üreme: Canlılar üreme özelliğine sahiptirler. Kendilerinin benzeri olan or­ganizmaları meydana getirirler. Cansızlarda ise üreme gibi faaliyetler görülmez.

 6. Adaptasyon:Canlılar bulundukları ortama uyum (adaptasyon) yeteneğine sahip­tirler. Cansızlarda adaptasyon görülmez.

7.Hareket: Canlılar hareket yeteneğine sahiptir. Bütün canlılar hareket ederler ya da durum değiştirirler. Bu hareket içten gelen bir enerji ve yönetim ile yer değiştirme şeklinde yapılır. Cansızlar ise herhangi bir kuvvet uygulanmadık­ça hareket edemezler. Yani yer değiştiremezler.

8.Doğma-büyüme -ölüm zinciri: Canlılar doğma, büyüme, gelişme ve ölüm gibi niteliklere sahiptir. Cansızlar da ise yaşam belirtisi olmadığı gibi bu özelliklerin hiçbiri görülmez.

9.Organizasyon:Canlıların büyük bir çoğunluğu belli bir organizasyon gösterir (sindirim, dolaşım,boşaltım sistemleri gibi). Cansızlar da ise böyle bir organizas­yon söz konusu değildir.


   Canlı olarak tanımladığımız her yapıda bulunması gereken 9 ana özellik bizim yaşam dediğimiz şeyin çerçevesini ortaya koyar,işte bu yaşam denen olgunun yitimi bu 9 özelliğin geri kazanılamaz biçimde ortadan yok oluşudur.

   Bazen ateşli bir silahtan atılan kurşun vücud organizasyonuna onarılmaz bir hasar verir,bazen patlayıcı etkisi ile bozulur ,bu organizasyon. Kimi zaman hayati bir organ yitimi sebeptir.Ölüm hep ''ani ve kesindir''.Ve bir canlının bu özellikleri kaybetmesine neden olan kişi her zaman bir katildir.Her ölümde ortada bir cinayet vardır.Bir çiçeğin koparılması,bir kuzunu kesilmesi bir balığın tutulması ,bir kuşun vurulması ,bir dezenfektan ile mikropların ve bakterilerin ortadan kaldırılması,bir sineğe gazete rulosu ile vurulması  hepsinde canlılığı geri dönülmez biçimde ortadan kaldıran mutlak bir ''Katil'' vardır ancak mevcut hukuksal yapımız henüz bu tür cinayetleri yargılayacak kadar gelişmiş değil, biz sadece kendimiz ile aynı türden kabul ettiğimiz canlıları öldüren katilleri yargılayıp cezalandırabiliyoruz onlarında sadece bazılarını.

  Sokak ortasında eşini 17 bıçak darbesi ile öldüren kişi bizim için katil,alacak verecek davasında hısmını silahla vuran adam için sorgulayacak birşey yok ortada gerekli önlemleri almadığı için işçisinin ölümüne neden olan patronu tahammüden olmasada taksirle adam öldürmekten yargılayabiliyoruz,ama aradığımız ve olmazsa olmaz bir kıstasımız her zaman var, ani ve kesin bir ölüm hali ,yani karısını delik deşik eden bir adamı katil olarak nitelerken ona ömrü boyunca onulmaz acılar çektiren bir adamı katil olarak kabul etmiyoruz,cinayet bizim için dakikallar ile sınırlı, 20 yılı cinayet işlemek için çok uzun bir zaman olarak görüyoruz o kadar uzun ki suçun bile anlamını yitirdiği bir süre çıkıyor ortaya,İşyerinde gerekli önlemleri almadan işçisinin ölümüne neden olan adam dolaylıda olsa katil ancak ortalama 45 yıl süren çalışma hayatında işçisini yokluk sınırında yaşatarak sonunda öldüren adam en ağır tabirle eli sıkı bir patron olarak tanımlanıyor.Peki gerçekten öyle mi?

  Bugün kapalı bir alanda 12 saat çalıştırılan ve açlık sınırının altında bir gelir elde eden kişinin bir cinayete kurban gitmediğini kim idaa edebilir,mevcut şartlar içinde metabolizması için gerekli besin maddesini temin etmesi mümkün olmayan kişi için tam manası ile "yaşıyor"denilebilir mi?Toplumsal normlar sebebi ile kapana kıstırılmış kişiler için canlılığın bir gereği olan adaptasyonu sağlıyor denilebilir mi?Milyonlarca yıllık evrim süreci sonunda elde ettiğimiz üreme mekanizmamızın gerek ekonomik, gerek toplumsal gerekse dini inançların etkisi ile tam anlamı ile işlediğini kim söyleyebilir,içinde bulunduğu aile yapısı ve yaşadığı toplum sebebi ile üzeri örtülen, yaşam alanı kısıtlanan ve üreme objesi olma  dışında bir rolü bulunmayan kadının canlılığın bir gereği olan "hareket"i sağlayabildiği söylenebilir mi?Mesnetsiz bir inanç yapısı ile dizginlenmiş,cahil bırakılmış bireylerin karşılaştıkları olaylar karşısında en önemli canlılık özelliği olan "tepkiyi" yerinde ve tam olarak gösterdikleri söylenebilir mi?

  Güneş görmeyen avm'lerde,bankalarda,madenlerde sadece ölmeyecek kadar ücretlere çalıştırılan ve sistemin dayattığı hayat tarzını gerçeklemek uğruna ömürleri boyunca gerçek bir canlılık gösteremeyen ve sahip olduğu bilinci iradeye dönüştüremeyen insanlar uzun vadeli bir cinayetin kurbanı değiller mi?

 Eğitim sistemi tarafından köle olarak yetiştirilen ve seçkin bir zümrenin sınır tanımayan ihtiyaçlarını karşılamaktan başka bir "hayat amacı" olmayanların yaşıyor olmaları ve böyle kabul edilmeleri mümkün olabilir mi?

 ''Yetiştirme,üretme ve satma sürecindeki en önemli aktör durumundakilerin bu döngüden en az faydalanan kişiler olmalarını açıklayan mantık sistemi hangisidir?''

  **Bu katil bir anda öldürmüyor ama yaşamanıza da izin vermiyor*
 

 Canlılık dediğimiz muhteşem olgu ellerinden alınanların içinde yaşıyoruz(?),mevcut sistem icinde toplumsal ve dini dayatmalar ile yaşama ait hakları gasp edilen,seçkin bir grubun çıkarına hizmet eden ekonomik sistem içinde kendisine köle rolü biçilenler, gözlerimizin önünde işlenen cinayetin kurbanları durumunda;Belki bizim sahip olduğumuz ön yargı ile ''kesin ve ani'' bir ölüm yok, yıllarca süren ve canlılığın en önemli özelliklerini günbegün ortadan kaldıran ,kurbanını öldürmekten ziyade yaşamasına izin vermeyen bir katille karşı karşıyayız bu katil o kadar profesyonel ki çoğu zaman kurban bile bir cinayetin öznesi olduğunun farkına varamıyor.Çocukluğundan itibaren boyun eğmek ve kabullenmek için yetiştirilen kurbana eğitim sistemi içinde verilen tek mesaj "başarıya giden yolun itaatkar bir köle olmaktan geçtiği",okuyup bir meslek sahibi olan kurban ömrünü bir kısım elitin daha iyi yaşaması için harcamayı kendi hayat gayesi olarak kabul ediyor.Sistemin içindeki bir çok dogmatik ve sorgulanamaz mesaj kurbana ilk günden itibaren dikte edilmekte çalışmanın kutsallığı,devletin kutsallığı,toprağın kutsallığı, ailenin kutsallığı,kadere boyun eğmenin gerekliliği, Kutsallar ile kuşatılan birey hiç itiraz etmeden elinde silah ölümede gonderilmekte elinde kazma yerin 600 mt altina kömür cıkarmayada inmekte yada gunde 17 lira icin bir kamyonet kasasında tasinmayada razi olmakta,40 derece sicakta şortla gezen kocasinin yaninda kara carsafların,pardisolerin, kat kat örtülerin icinde gezmekte aile kurumumun kutsallığı ile ölünceye kadar türlü türlü işkenceye maruz kalmakta,sistemde kendisine bir çıkış yolu bulamadığı için 12 saatini sadece kendini aç yasatacak seyleri almak karşılığında vermekte.

  Ölüm her zaman ani ve kesin değil,katillerde her zaman bir anda öldürmüyor,coğu zaman ömür boyu süren bir kölelik tahhammüden adam öldürmekten farksız bir hal alıyor.
  

 
''Bu yükseklikte etraf o kadar sessiz ki, insan kendini o uzay maymunlarından biri sanıyor. sana öğrettikleri küçük görevi yerine getiriyorsun.
 
bir kolu çek.
 
bir düğmeye bas.
 
neyi neden yaptığını bilmiyorsun, sonra da ölüp gidiyorsun….''
 
Fight Clup ''tyler''


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi