Ana içeriğe atla

HAYATIN ANLAMI

''Cevabın bir türlü bulunamamasının sebebi ortada bir sorunun olmaması'''




    Belki de felsefe/düşünme tarihinin en kadim sorusu;Hayatın anlamı nedir?Sebep-sonuç örüntüsü şeklinde yapılanmış evren içinde insan olgular ve olaylar arası ilişkileri yorumlayarak,dış dünyayı algılamasına imkan veren şeye ulaşır yani anlama.Anlam insan için tüm gerçekliğin özüdür.Birşeyin insan için ''var'' kabul edilebilmesinin yegane kıstası onun ''anlamlandırılabilir'' olmasıdır.Aslında tüm gerçeklik anlamdan ibarettir.

  İnsan evrenin her noktasında gördüğü bu sebep-sonuç örüntüsünü kendi varoluşunada uygulamak onu anlamlandırmak ister.İnsana göre herşeyin bir anlamı olduğu gibi kendi hayatınında bir anlamı olmalıdır.Varoluşunun yada daha net bir ifade ile ''bu özel yaratılmışlığının'' mutlak biçimde bir amacı olmalıdır.Çünkü insan tüm geri kalan varoluşa göre kendisini farklı bir yere koyar öncelikle canlıdır,tüm cansızlardan farklı olarak ''yaşam'' denilen bir armağana sahiptir.Akıllıdır tüm geri kalan canlılardan ayrı bir biçimde ''özfarkındalık''sahibidir,kendini çevreden ayrı bir ''birey'' olarak ayırdedip iç gözlem yapabilmektedir.Çevre şartlarını değiştirmek ve karşısına çıkan problemleri çözebilmek için başka canlılarda bulunmayan bir ''zeka'' yetisine sahiptir.İşte tüm bunlar insana göre onu diğer canlılaragöre faklı kılmakta yaşamını bir sümüklü böceğin yaşamından ayırarak bir anlamı zorunlu hale getirmektedir.

     İnsan kendi''varoluşuna''  ''bildiği gerçekliğin ötesinde'' bir amaç yada anlam aramaktadır ve bunun tek sebebi kendi varlığına yüklediği ''istisnailik'' tir.Bilinen gerçeklik diyorum çünkü mevcut gerçeklik içinde insanın böyle bir amacı/anlamı bulması bugüne kadar mümkün olmamıştır.Bu anlamı yaşadığı dünyada bulamayan insan bugüne kadar bulamadığı anlamı ''icad etme'' peşine düşmüştür.Bunun için öncelikle ''doğaüstülük/varlığın ötesi'' kavramını yaratmıştır.Sebep-sonuç ilişkisi içinde sebebini tam olarak bilemediği olayları açıklamak için herhangi bir referansa ihtiyaç duymayan açıklamalar yapma yolunu kullanmaya başlamıştır.Öncelikle güneşin doğuşu,mevsimler,yıldızlar ,doğa olayları vb ''bilinmezler'' ortasında bulunan insan bunları kendisine benzer ama çok daha kabiliyetli varlıkların yaptığı açıklaması ile ortaya çıkar ,zamanla bu tezler ''insanüstü varlıklar'' kavramını oluşturur''.Bu ve benzeri doğaüstü kabuller ile birlikte ''hayatın anlamını'' fizik ötesi olarak tanımlamanın yolu açılmış olur.Bu ''özel varlığı'' yani ''kendisini'' sonsuz bir hayata kavuşturmak artık çok daha kolaydır.

     Ama ne yazık ki bu kadar muhteşem cevapların verildiği konuda yani ''İnsanın hayatın anlamı üzerine kurduğu denkleminde'' çok ciddi bir mantık hatası vardır.Hayat denilen şey bir soru değil başlıbaşına cevabın kendisidir.Hayat bir çok etkenin bir araya gelişi ile oluşmuş bir olgudur.Yani ortada tamamlanması gereken bir denklem değil bir denklemin tamamlanması sonucu ortaya çıkmış bir ''nicelik'' vardır.Hayatın bir anlamı yoktur,hayat başlı başına bir anlamdır,tüm soruların cevabıdır.İnsan tamamen kendine göre/subjektif olarak yarattığı anlamlar ile kendini ''farklılaştırmış'' ve kendi hayatını diğer hayatlardan farklı olarak değerlendirmiştir.Oysa biyolojik yada zihinsel kompleks yapısı insanı diğer yaşam formlarından faklı kılmamaktadır.Bir kedinin yaşamı ile insanın yaşamı arasında hiçbir fark bulunmaz kedinin çöp tenekelerinden beslenip ağaç diplerinde uyuması onun insandan daha aşağı yada değersiz bir yaşam formu olarak nitelenmesini gerektirmez,aynı şekilde insanın kendi yiyeceğini üretip inşaa ettiği şehirlerde yaşaması onun üstün daha doğru bir ifade ile doğaüstü bir varlık olması anlamına gelmez.Ortak bir kökenden geldiği artık''inkar edilemez'' bir  hale gelen canlılık insanı ve kediyi eşit kılar.Tıpkı bir sümüklü böcek gibi yada lağımda yaşayan bir sıçan gibi insanda bir ''canlı organizma''dır.Sahip olduğu farklılıklar onu doğaötesi bir yere koymaz sadece canlılık içindeki yerinin ne olduğunu belirler.


HAYAT DENİLEN HASTALIK >>>>>>>>>>>>

 İnsanın hayatın anlamını aramaktaki en temel hatası işte budur,çünkü hayatın daha net bir ifade ile ''insan hayatının'' bir anlamı yoktur.Birçok insan için çok üzücü olsada ,bu dünya için ''insan'' lağımdaki sıçan gibi alelade bir canlıdır.Bir sıçanın ''hayatının bir anlamı'' olduğundan sözedilemeyeceği gibi insanında hayatının anlamından söz edilemez.Tüm canlılar gibi insan doğar yaşar ve ölür,onlar gibi beslenir ve onlar gibi çoğalır.Evrilmesi sonucu sahip olduğu zekayı kullanarak kendi yaşam koşulları üzerinde yaptığı değişiklikler onun ormanda yaşayan şempanzelerle olan akrabalık bağlarını ortadan kaldırmaz.13.7 milyar ışıkyılı büyüklüğündeki evrenin içindeki bir toz zerresi üzerinde alelade bir yaşam formu olan insan kendini ne kadar özel hissetsede bu gerçeği değiştiremez.


     Hayat için sorulması gereken soru onun anlamının çok ötesindedir,insan kendisine çıkan bu ''yaşam piyangosunu'' en iyi şekilde değerlendirmeli ve bu muhteşem varoluş gösterisinin hiçbir anını kaçırmadan doyasıya yaşamalıdır ta ki hayat denen tiyatronun perdeleri onun için bir daha hiç açılmamak üzere kapanana kadar.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi