Ana içeriğe atla

FEROMON ....DAHA APTAL DAHA ÇİRKİN


'Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki,sözden,gözle görmekten,duygudan,iradeden daha güçlüdür.Savılıp atılamaz bu inandırıcılık,soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi,o da içimize işler,doldurur bizi,hepten ele geçirir,çaresi yoktur'' Koku-Patrick Süskind
24 saat boyunca bizi yalnız bırakmayan tek duyumuz,bizi yaşama bağlayan soluk alıp verişlerimiz son bulana kadar alacağımız her nefeste içimize çekeceğimiz gerçek dünya ve doğru seçimlerin başlangıç noktası.
Koklamak,temel olarak bir ortamda bulunan kimyasalların, belirli reseptörler üzerinde meydana getirdikleri elektrokimyasal uyarıların beyin tarafından değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan hissin adıdır. Koklamanın temel işlevi, bir ortamda diğer duyu organları ile algılanması olanaksız olan kimyasalların ayırt edilmesidir.Bazen lezzetli bir yiyeceği bazen güzel bir insanı diğerlerinden ayırt etmek için kullanılabilmektedir.
Feromonlar, dışarıya koku yoluyla yayılan hormonlardır. Bu hormonlar, türün kendi bireylerini ayırt etmesini, bireyin kendi ailesini ayırt etmesini, düşmanları tespit etmeyi, anneyi ayırt etmeyi, karşıt cinsiyeti tespit etmeyi, vb. davranışları sağlamaktadır.

Canlıların milyonlarca yıl süren evrim sürecinin temel öğelerinden biri ilerleyen nesillere daha iyi genler miras bırakabilmektir.Bir sonraki neslin daha iyi genlere ve daha gelişmiş bir bağşıklık sistemine sahip olabilmesinin tek yolu ebebeynlerin yapacakları ''biyolojik olarak doğru '' eş seçimleridir.Bağşıklık sistemi olarak kendisine ''en zıt eşi'' seçen canlı en doğru eş seçimi yapan canlı olmaktadır,ve bu çapraz çiftleşmeden doğan nesil, yaşamı boyunca yüzleşeceği  hastalıklara karşı ebebeynlerine göre çok daha dayanıklı olacaktır.
Hormon adı verilen ''fonksiyon düzenleyicilerin'' koku alma mekanizması aracılığı ile aynı türün üyeleri arasında aktarılmasını sağlayan feromonlar ;'biyolojik olarak en doğru'' eş seçiminin yapılmasını sağlayacak önemli mekanizmalardan birini oluşturmaktadır.Feromonlar bağşıklık sisteminin üremeye uygun olup olmadığının bilgisini karşı tarafa aktarmak gibi bir görevi yerine getirmektedir.Ayrıca feromonlar bireyin akrabalarını ayırt etmesini(cinsel yönelim ve üreme dışı tutulmaları amacı ile)sağlamak gibi bir görevide yerine getirirler akrabaların bağşıklık sistemleri çok benzer olmaları sebebi ile akraba olan üyelerin birbiri ile çiftleşmesi ile meydana gelen üreme sonucu genetik olarak kusurlu nesillerin ortaya çıkması sözkonusu olmaktadır.

İnsanların gelişen teknoloji ve yaşadıkları kültürel evrim sonucu değişen yaşam biçimleri , toplumsal yaşamda eş seçimini ,biyoloji temelli bir seçim olmaktan çıkarak toplumsal kurallar temelinde bir seçime dönüşmüştür.İnsan toplumun kendisine sunduğu daha doğrusu dayattığı normlarla (aile,sosyal yaşam,kültürel benzeşme,maddi unsurlar vb.)seçimini gerçekleştirerek bağşıklık sisteminin kusurlu unsurlarını gelecek nesillere aktarılmasının yolunu açmıştır.

İnsan kendi eli ile yarattığı kurallar ile, milyonlarca yıllık evrimin kendisine sunduğu ''biyolojik üstünlük avantajını'' kaybetmektedir.Kültürel ve sosyal yakınlık nedeni ile toplum içinde artış gösteren akraba evliliklerinin bir sonucu olarak toplumda ilerleyen nesiller biyolojik açıdan kusurlu,bağşıklık sistemi zayıf ve genetik pekçok hastalığı taşıyan bireylerden oluşmaktadır.

Bu durum bugün içinde bulunduğumuz toplumda ortaya çıkan pekçok genetik hastalığın ,bireylerin pek çoğunda bulunan zeka geriliğinin,genetik kusurların aktarılması sonucu artan engelli nüfus artışının en net açıklmasını oluşturmaktadır.
Zaman içinde doğadan ve kendisinden uzaklaşan insan ,herhangi bir akli ve mantıki temele dayanmayan kurallarla oluşturduğu toplumsal yapısı ve toplumsal yaşayışı(dini) ile gelecek nesillerini açık bir felakete sürüklemektedir.Genetik açıdan kusurlu bireylerin hızla çoğalması ile toplumdaki biyolojik olarak zayıf nüfus hızla artmakta ve toplumsal organizasyondaki etkinliğini hızla arttırmaktadır.Çirkin ve aptal insanlardan oluşan nüfus evrimin ayıklanma ve seçilim mekanizmalarından kurtularak daha aptal ve daha çirkin nesillerin ortaya çıkmasının yolunu açmaktadırlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi