Ana içeriğe atla

Eski Bir Miras:İNANÇ ve MİLLİYET


''Herkes doğasına en uygun seçimi yapar''
  

   Bugün olanları anlamak için bakılması gereken yer geçmiştir.Günümüzde ''Cumhuriyet'' adını verdiğimiz bir rejimin içinde yaşasakta unutmamamız gereken şey bugün içinde yaşadığımız Cumhuriyetin, bir''tek adam'' projesi olmasıdır.Cumhuriyet bir elbisedir.Onu diken terzi ne kadar uğraşsa da bu topraklarda yaşayanlar üzerine tam olarak oturtmayı başaramamıştır.Yaşadığımız tüm siyasi sıkıntıların ve çatışmaların temelinde yatan sebepte tam olarak budur.Cumhuriyet projesi ,halkın kendi kendini iradesi üstüne kurulu olsa ve o halkı inançsal tahhakkümden kurtarmak için'' laiklik ilkesini'' kullansa da bunda sadece dar çevreler için başarılı olabilmiştir.Tarihi boyunca belirli ''oligarkların'' yönetiminde yaşamış ve birarada kalmasını sağlayan en önemli iki unsur, ''inanç'' ve ''milliyet'' olan bir topluluğa kendi egemenliğini eline alma şansı tanındığında, ilk seçeceği şeyin inanç ve milliyet olmasında daha doğal bir durum yoktur.






''Bazı şeyler hiç değişmez :Seçimi Cumhura bırakmak''

      Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk muhalefet partisi  Kâzım KarabekirRauf OrbayAli Fuat CebesoyRefet Bele ve Adnan Adıvar’ın öncülüğünde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet fıkrasıdır.Parti tüzüğünde Cumhuriyet ilkesinin, liberalizmin ve demokrasinin benimsendiği belirtilirken aynı zamanda ''dini inançlara da saygılı olunduğu'' açıklanmıştır.Sözkonusu durumu Mustafa Kemal tarafından Nutuk'ta dini siyasi çıkarlara alet etmek olarak yorumlanmıştır.Parti rejim muhalifleri için bir odak oluşturması ve Doğu illerinde meydana gelen Şeyh Said isyanı sonucu kapatılmıştır.Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrasının kurucularının tamamı Kurtuluş Savaşını başlatan kadroya mensup olup bunların bir bölümü Mustafa Kemal'e düzenlenen İzmir Süikasti nedeniyle yargılanmışlardır.

  Mustafa Kemal,Osmanlının son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluş aşamalarını anlattığı Nutuk adlı eserinde Terakkiperver Cumhuriyet fıkrası kurucularını ''Cumhuriyet düşmanlığı, saltanatçılık, halifecilik, İngiliz yandaşlığı, isyan kışkırtıcılığı ve vatan hainliği'' ile suçlamıştır.

   12 Ağustos 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fıkrası adı ile ikinci çok partili hayata geçiş denemesi gerçekleştirildi,Parti Mustafa Kemalin önerisi ve onayı ile Ali Fethi bey tarafından kuruldu.Parti parti programı olarak Cumhuriyetçilik,milliyetçilik ve laiklik ilkelerine bağlı olduğunu açıklasada İsmet paşa muhalifi CHF'liler ,CHF'nin uygulamalarından rahatsız Burjuvalar ve yerel eşraf,Cumhuriyet karşıtları ve laik uygulamalara karşı olanların biraraya geldiği bir organizasyon haline dönüştü.Parti iktidar partisi lehine işletilen adaletsiz bir seçim sistemi içinde bile ciddi bir başarı sağladı.Bu durum partiyi CHF ve onun başkanı İsmet İnönü ile karşı karşıya getirmenin ötesinde ,doğrudan Mustafa Kemal ile bir mücadele içine sokuyordu.Fethi beyin seçimde yapılan yolsuzluklar ile ilgili önergesi ciddi tartışmalara yol açtı,Mustafa Kemal'in birkaç aylık bir partinin iktidarda söz sahibi olmasını kendisininde uygun bulmadığını açıkça belirtmesi üzerine Fethi bey 17 Kasım 1930'da Serbest Cumhuriyet Fıkrasını fesh etti.

SERBEST SEÇİMLER VE DEMOKRAT PARTİ


 7 Ocak 1946 yılında CHP'den istifa eden Celal Bayar tarafından Demokrat Parti kuruldu.14 mayıs 1950 tarihinde yapılan ilk serbest genel seçimlerde %52.7 oy almayı başararak,1923 yılından itibaren devam eden CHP iktidarına son verdi.DP hükümet programında geçmiş ile hesaplaşmayacağını söylesede ilk yaptığı çalışma ''Arapça Ezan yasağını kaldırtmaktı'',Radyoda yapılan dini yayınlar ve Mevlit yasağını kaldırdı.2 . dünya savaşı boyunca izlenen tarafsızlık politikası dış kredi bulmada kendisine ciddi bir avantaj sağladı.Tarım ürünlerinin dış pazarda müşteri bulması ve Marshal planı sayesinde ciddi bir ekonomik refah dönemi yaşandı.Karayolları politikalarına hız verildi.
Ancak rüya uzun sürmedi dış kredi ile finanse edilen yatırımlar sonucu 1958 yılına gelindiğinde Dış ödemeler dengesi bozuldu,yapılan devolüasyon zamları,işsizliği ve iflasları beraberinde getirdi.
Dış politikada ciddi bir Kıbrıs sorunu sözkonusuydu,iç politikada ise muhalefet ciddi baskı altına alındı ve muhalif yayın organları kapatıldı.
DP iktidarı 27 Mayıs 1960 sabahı gerçekleşen Askeri Darbe ile son buldu.

ADALET PARTİSİ

   Demokrat Parti hareketini devam ettiren Adalet Partisi oldu 1960 yılında %34 1965 yılında yapılan seçimlerde % 52,8 oy oranına ulaştı.1969 seçimlerinde oyların %46,5 gibi çoğunluğunu elde etmeyi başardı.1973 seçimlerinde Fraksyon 3'e bölündü Adalet partisi,Demokrat Parti ve Milli Selamet partisi 1973 seçimlerinde aldıkları toplam oy %53,5 ti.1977 seçimlerinde %50 lik blok ciddi bir parçalanma yaşadı,Kıbrıs Barış Harekatı ile popülerlik kazanan Bülent Ecevit CHP ile ancak oyların %41'ne ulaşabildi.


1980 DARBESİ VE ANAP


Ülkede yaşanan siyasi istikrarsızlık ve yaşanan çatışmalar nedeni ile 12 eylül 1980 yılında Türkiye tarihinin 2.askeri darbe dönemi yaşandı.Darbenin komutanı Kenan Evren'in Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yapılan ilk seçimlerde Turgut Özal'ın kurucusu olduğu ANAP %45.14 oy aldı,cephenin diğer oyları %23.27 ile Turgut Sunalp'in başkanı bulunduğu Milliyetçi Demokrasi Partisindeydi.1987 yılında ANAP,DYP ve RP % 63.4 oy oranına ulaşmıştı.1991 yılında aynı üçlünü oy oranı 67.91 'di.1995 yılında RP,ANAP,DYP ve MHP'nin oylarının toplamı %68.93'tü.1999 yılında oranlar değişmese Muhafazakar/Milliyetçi fraksyonun aktör sayısı artmıştı.Bu sebeple DSP hiç değişmeyen oy oranı ile seçimlerden galip çıktı.

2002 VE YENİ BİR AKTÖR ''AKP''

   2002 yılında parçalanmış Muhafazakar/Milliyetçi cepheyi bir araya getirecek yeni bir aktör sahneye çıktı.AKP.2002 %34 , 2007 %46 ve 2011 yılında %49 oy oranına ulaştı.

   Terakkiperver Cumhuriyet fıkrası ile başlayan çok partili hayat serüveni 2 ana aktör çerçevesinde şekillendi.Cumhuriyetin kurucu unsurlarını ve Cumhuriyet kazanımlarını destekleyen kimi zaman Cumhuriyet Halk Fıkrası,kimi zaman DSP kimi zaman SHP kimi zamanda CHP olarak örgütlenselerde %41 bandının asla üstüne çıkamamış,%25-30 çekirdek seçmene sahip ''Yenilikçi Cephe''.

   Cumhuriyetin getirdiklerini ve yenilikçilerin ''dine ve milliyete'' karşı tutumunu hiçbir zaman kabullenememiş ilk çok partili hayata geçiş denemelerinde bile Cumhuriyet ile kaybettiklerini kazanmanın peşine düşmüş ağırlıklı olarak muhafazakar burjuvalardan,yerel güç odaklarından ve laik uygulama karşıtlarından oluşan Muhafazakar/Milliyetçi Cephe.

  Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleştirilen tüm seçimler bu iki cephe ve bu iki cephenin değişen aktörleri arasında gerçekleşmiştir.1950 yılında gerçekleşen ilk serbest seçimlerde aldığı 52.7 oy oranı ile Demokrat Parti,Muhafazakar/Milliyetçi cephenin ilk sancaktarıdır.Daha sonra benzer bir başarı 1983 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Anavatan Partisi tarafından sağlanacaktı.2002 yılında da Adalet ve Kalkınma partisi sahneye çıkacaktı.Din ve Milliyet söylemini ön planda tutan cephenin genel eğilimi alt yapı yatırımları ve gerçekleştirdiği hizmetler ile popülaritesini yükseltirken,kendine yakın grupların devlet içinde kadrolaşmalarını sağlamaktır.Ayrıca kendine yakın bir zenginler sınıfı oluşturarak ekonomik olarak kendini güçlü bir konumda tutmayı amaçlar.Gerek DP gerek AP gerek ANAP gerekse AKP döneminde değişmez bir senaryo sözkonusudur.Dış borçlanma ile sağlanan alt yapı yatırımları,bu yatırımların ulusal yada uluslar arası piyasada partiye yakın şirketlere ihale edilmesi,bu şekilde partinin ekonomik olarak güçlü kılınması ödemeler dengesi bozuluncaya kadar gerek parti mensuplarını gerekse partiye destek olan odakları sahip olunan imkanlardan en iyi şekilde faydalandırma.Refahı ülke geneline değil parti tabanına yayamak bu sayede partili olmayı bir ayrıcalık haline getirme,bu sayede toplumda bir cepheleşme ve çatışma ortamı yaratarak taraflar arası seçmen geçisini önlemek.

   Türkiye cumhuriyeti aynı filmi defalarca seyretmiş ancak hiç bıkmamıştır,DP ve AP dönemleri toplumsal çatışmanın kontrolden çıkması sebebi ile askeri darbe ile sonuçlanmıştır.ANAP dönemi alt üst olan borç dengesi sebebi ile ekomomik bir çöküşle sonuçlanmıştır.

  Şimdi bazıları Halkın verdiği %50 oya akıl erdiremesede aslında bugün olan geçmişte olandan farklı değildir,Milliyetçi/Muhafazakar cephe bu ülkede yaşayanların %60-70'nin genel görüşünü oluşturmaktadır,zaman zaman partiler arasında parçalansada izleyen dönemlerde ağırlıklı olarak tek parti çatısında bire araya gelmekte ve ülke yönetiminde 15-20 yıllık bir dönem etkili olmaktadır,dönemin ekonomik bir çöküşle sona ermekte ve yeni aktörler sahneye çıkmaktadır.

   Bugün ortaya çıkan sonuca kızanların unuttuğu bir gerçek vardır,Cumhuriyet bu topraklarda yaşayanların kendi istekleri ile uygulanan bir rejim değildir.Cumhuriyet başlarını Mustafa Kemal'in çektiği bir grup elitin uygun görerek ve sahip olduğu silahlı gücü kullanarak uygulamaya koyduğu bir rejimdir.Bu halkın hiçbir zaman kendi yöneticilerini kendi seçmek gibi bir talebi olmamıştır.Tarihi boyunca inancı ve milliyeti kullanan oligarklar tarafından yönetilmiştir,mutlak bir devlet otoritesi altında tebaa ve kul olarak yaşamıştır,hiçbir zaman vatandaş olmanın sorumluluğunu almamıştır.Kendisine dayatılan Cumhuriyet rejimi ilk serbest seçim hakkını kendisine sunduğunda seçtiği yine milliyet ve inanç olmuştur.Cumhuriyet bir Mustafa Kemal projesidir,Cumhuriyet kurtuluş savaşı kadrosu tarafından bile kabul görmemiş ve bu ayrılık bu kadronun tasnifi ile sonuçlanmıştır.

   Mustafa Kemal'in ölümüne kadar olan dönemde hayata geçirilen ve din -siyaset ayrımını sağlamaya yönelik tüm laik kazanımlar seçi yapmak için halka dönüldüğünde kaybedilmiştir.Çünkü bu topraklarda yaşayanları bir arada tutan şey vatandaşlık bağı değil yaşamak için bu devlete duydukları ihtiyaç/bağımlılıktır.Bu topraklarda onları birbirine bağlayan şey ortak inançları ve aynı etnik kökene sahip oldukları düşüncesidir.Bu sebeple gerek inancı bir kenara iten laiklik gerekse Cumhuriyetin toprağa dayalı milliyetçilik inancı halk arasında kabul görmemiştir.

 1960 ta yapılan seçile 2015 yılında yapılan seçim arasında hiçbir fark yoktur,demokraside söz sahibi olmak için gereken çoğunluk seçimini her zaman aynı şekilde yapmaktadır.Onlar geçmişten gelen miraslarına istikrarlı biçimde sahip çıkmaktadırlar.Onlar hala 1920 yılında yıkılan bir imparatorluğun tebasıdırlar,hala 1924 yılında kaldırılan bir hilafetin kullarıdırlar.

  Geçen 92 yılda Cumhuriyet uyguladığı eğitim sistemlerinde başarısız olmuştur,92 yılda yetişen nesillere devletin vatandaşları için varolduğu ve devlet yönetimini belirleme hakkının o devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olanlarda olduğu,bir arada yaşamalarını sağlayan şeyin inançları yada milliyetleri değil karşılıklı menfaatleri olduğu anlatılamadı.Cumhuriyetin temel bağlayıcı unsuru olan toprağa dayalı milliyetçilik geniş kesimler tarafından kabul görmedi.Laikliğin inançsal sömürüyü ortadan kaldırarak ''inanç özgürlüğünün'' önünü açtığı anlatılamadı.Bu sebeple laikli hep dinsizlik olarak algılandı.Bu topraklarda yaşayanlara oturmayan Cumhuriyet elbisesinden dışarıya taşan kısımlar bugün gözlerimizin önündedir.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi