Ana içeriğe atla

IMMIGRANT

''Göçmenler;İnanç denilen pisliği yanlarında taşıyan bozguncular''



    Göçmen, çeşitli sebeplerle bir bölgeden başka bir bölgeye yada bir ülkeden başka bir ülkeye orada yaşamak maksadı ile giden kimselerdir.Göçmen kimi zaman hayatta kalmak kimi zaman daha iyi bir hayat yaşamak için yaşadığı coğrafyayı değiştirmeyi göze alan kimselerdir.

   Göç kimi zaman yakın kültürler arası gerçekleşirken kimi zamanda farklı kültürler arasında gerçekleşir.Yaşam tarzı ,inançları ,kültürel yapıları ve sosyal alışkanlıkları benzer olan toplumlar arasında gerçekleşen göç çok ciddi sorunlar ortaya çıkarmazken aralarında derin uçurumlar bulunan toplumlar arasında gerçekleşen göç ,çok büyük bir çatışmanın  kaynağını oluşturur.Özellikle göçmenler sahip oldukları kültür sebebi ile değişime ve adaptasyona kapalı bir yapıya sahiplerse göç ettikleri toplumun yaşam tarzı için ciddi bir tehdit haline gelirler.

   Bunun en bariz örneklerini ülkemizin içinde görebiliriz,farklı yörelerden göç eden insanlar geldikleri yerdeki yaşam biçimini kabullenmek mevcut kurallara uymak yerine kendi kültürlerini yanlarında getirmeyi ve yerleştikleri yeni yerde yaşayanları bunları kabullenmeye zorlamaya uğraşırlar.Bu istekleri kabul görmeyince kendilerini yalıtılmış bir ortam içinde bulurlar bu durum onları muhafazakarlaşmaya sürükler mevcut inançlarını ve toplumsal normlarını daha da keskinleştiriler.

   Özellikle 2. dünya savaşı sonrasında Avrupa'daki işgücü ihtiyacını karşılamak için bu bölgelere göç eden Türklerde benzer bir durum sözkonusudur,kendilerine tamamen yabancı bir kültürün ve yaşam tarzının içine gittiklerinde mevcut sistemi kabullenmek yerine anavatanlarındaki yaşam biçimlerini orda devam etme yoluna gitmişlerdir.Sahip oldukları yemek ,yaşam ve giyim kültürlerini avrupaya taşımışlardır.Yaklaşık 3 nesil boyunca Avrupa kültürüne uyum gösterememişler,sahip oldukları muhafazakar yapı hat safaya ulaşmıştır.Bu sayede bir çok inanaca dayalı cemaat yapılanması içlerinde gelişme fırsatı bulabilmiştir.

   Geçmişinden getirdiği özellikler sebebi ile üzerinde yaşayanlara özgürlük ve insanca yaşama olanağı sunan topraklara ulaşan göçmenler genel olarak cehalet ve inanç temelli kültürlerin mensubu olmaları sebebi ile göç ettikleri toplumların entellektüel arka planlarını kavrayamamakta,ve yeni evlerine uyum sağlayamamaktadırlar.Bu durum onların kendilerine benzer olanlar dışında iletişim kurmalarını engellemekte,dışa kapalı yapıların içinde hapsolmalarına sebep olmaktadır.Dışa kapalı bu yapılanmalar içinde mevcut cehalet ve inanca dayalı kültür daha da radikalleşmektedir.Bu sebeple onlarca yıl farklı ülkelerde yaşamış insanları sanki bir zaman kapsülünün içine hapsedilmiş olduğunu zannedersiniz,içinde yaşadığı kültürden birşeyler almak yerine kültürel anlamda daha da  gerilere gitmiştir.

   Bugün dünya için en büyük tehlike bu ''uyumsuzluk'' sorunudur,hayatta kalmak yada daha iyi bir hayat için başlayan göç,göçmenlerin iyiye uyum göstermek istememeleri sebebi ile özgürlükçü yapıları sayesinde toplumsal ,ekonomik ve kültürel olarak gelişmiş toplumlar için bir tehdit haline gelmektedir.Çünkü göçmen cahildir ve öğrenmeye kapalıdır.Yanında getirdiği inanç gelişmiş toplumun temellerini oluşturan özgürlüğün,eşitliğin,bilime verilen değerin en büyük düşmanıdır.Göçmeni kabul eden toplum aslında kendini yok edecek baldıran zehiri içmektedir.Göçmen uyum gösteremediği göstermek istemediği toplumun içinde radikalleşmekte,bir zamanlar ona yaşama şansı ve daha iyi bir hayat sunan  toplumu yok etmek için onu bir zamanlar kaçtığı şeye çevirmek için uğraşmaktadır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi