Ana içeriğe atla

ROCKY

''Hiç kimse hayat kadar sert vuramaz'' Rocky Balboa






Slyvester Stallone tarafından senaryosu yazılan ve yönetilen,başrolünü kendisinin oynadığı ''Rock'' filmi İtalyan asıllı amatör bir boksörün dünya şampiyonu ve ulusal bir kahraman oluşunu daha sonrada sahip olduğu şeyleri birer birer kaybetmesini konu alır.Serinin 5. bölümünde kaybedeceği bir maça çıkmak üzere olan Rocky ile o maça çıkmasını istemeyen oğlu arasında geçen diyalogda Rock oğluna şöyle demektedir:''Sen,ben,hiçkimse hayat kadar sert vuramaz.''


Gerçek insanın hayatta karşılaşabileceği en güçlü rakiptir,kendinden öncekiler tarafından yaratılan hayali olgularla kurgulanmış bir hayata gözlerini açan insan en güçlü rakibine yaklaştıkça daha sert darbeler alır.

Bu dünyadaki en değerli ve yegane varlık olduğu inancına sahip olan insan aslında tek hücreli bir canlı ile başlayan bir evrilme süreci sonucu ortaya çıkmış milyonlarca tür canlıdan sadece bir tanesi olduğunu öğrenir,

Aşk adını verdiği ilahi duygunun evrimin onu üremeye teşvik etmeye yönelik olarak sahneye koyduğu biyolojik bir tiyatrodan başka birşey olmadığının farkına varır,

Aile kavramının türün yeni üyelerini yaratmak ve onları zayıf oldukları ilk dönemlerde çevre kaynaklı tehlikelere karşı korumak amacı ile geliştirilmiş bir organizasyonun ötesinde birşey olmadığını görür,

Birlikte yaşadığı insanların sadece ''karşılıklı fayda'' esasına dayanan bir birliktelik içinde bulunduklarını,toplumsal organizasyonların sadece ''topluma katkı veren'' bireyleri içinde barındırdığını bireylerinde aidiyet duygularının topluma üye olmaktan sağladıkları fayda ile doğru orantılı olduğunu anlar.

Birey gerçeğe yaklaştıkça çevresinde gördüğü herşeyin bir tiyatro oyunundan farksız olduğunu anlamaya başlar,kendisine konulan isim bile bir zamanlar birilerinin uydurduğu birşeydir aslında konuştuğu dilin tamamı gerçeklik ile ilgisi olmayan ve gerçeği anlatabilmeyi imkansız kılan kavramların çeşitli sesler ile temsilinden ibarettir.Kendinden öncekiler tarafından çevresinde inşaa edilmiş dünya anlamsız bağlantılardan ibarettir.Kimin koyduğu belli olmayan ancak herkesin uyduğu ve diğerlerini uymak için zorladığı kurallar ile çevrilidir.

Hemen hemen herkes hakkında hiçbir kanıt olmayan bir tanrıya inanmaktadır,varolan herşeyin yaratıcısı ve sorumlusu o'dur aslında ama bunun hesabını insanlara soracak kadar anlamsız bir eylem içinde olduğundan bahsedilmektedir.Varolmaya karşı hiçbir istenci bulunmayan birini;herşeyi  anlamlandıracak ve algılayacak biçimde ve ölüme mahkum bir şekilde; yaratmıştır daha sonra onu mahkum ettiği bu hayatın hesabını yine ona sormaktadır.Gerçeğe bir adım yaklaşır ve tanrının olmadığını görür,birgün bir hiç olacağını kabul etmek istemeyen insanın oynadığı tiyatronun başka bir sahnesi çıkar karşısına.Sonsuz yaşam sonsuz bir varoluş gerektirir,yani Matrix filiminde kahinin dediği gibi''başlangıcı olan herşeyin bir sonu vardır'' ve bu kural sonsuz bir yaşam için yaratıldığını düşünen insan içinde geçerlidir.Nasıl bir canlı varlığa dönüşmeden önce bir ''hiç'' ise canlılığını kaybettikten sonrada ''bir'' hiç olacaktır.Ve bu hayatın en sert yumruğudur.

Milyarlarca insan ''hayatın amacı nedir?'' sorusuna Tanrı yanıtını verirken hayat onların yüzlerine karşı aslında hiçbir anlamı olmadığını haykırmaktadır.''Anlam'' insana dair bir varsayımdır ve insandan sonra ''anlamda'' bir hiç olacaktır.İnsan ilk ortaya çıkışından itibaren varsayımlarına dayanarak inşaa ettiği bir kozanın içinde yaşamaktadır.

İlk canlının ortaya çıkışından bu yana Evren ''sonsuz yaşamın'' önüne geçebilmek için termodinamiğin 2. yasası ile direnmekte ve varolan herşeyi en düşük enerji seviyesine çekmek için bir savaş vermektedir,Evren dolayısı ile varoluş bir katildir.Canlı olan herşey istisnasız bir şekilde bu katil tarafından acımasızca katledilecektir.

İşte insan bu katilin kucağına doğan bir bebektir, aslında tam olarak herşeyi göremediği ilk dönemler en güzel yıllarıdır,daha sonra katili onu rahatsız etmeye başlar acılarla ,ölüm ile yok olacağı korkusu ile yüzleşir,burada toplumu tarafında bu korkulara ve çözümsüzlüklere karşı yaratılan inançları devreye girer.Kimi zaman  yaşaması kimi zaman ölmesi için bir amaç verilir ona,varoluşunun bir gereği olarak sevmesi ve çoğalması istenir,Bir ailenin parçası olması.Herşeyden çok seveceği çocuklar yapmak için bir aile kurması beklenir.Tüm bu simülasyon içinde insan tıpkı Rock Balboa gibi hayali bir karakterdir.Kendisine toplum tarafından biçilen rolü oynar ve sahneden iner.Varolup olmamasının hiçbir anlamı yoktur aslında,çünkü varlığını gerçek anlamda algılayabilen tek kişi yine kendisidir.Çevresinde bulunan herkes onun varsayımlarından ibarettir,Kusursuz bir tek başınalık hali ve mutlak bir yalnızlık içinde hapistir.İster kendisinden önceki korkakların yarattığı uyduruk hikayelere inanır isterse ona en sert darbeleri vuracak olan gerçeğin gözlerinin içine bakar.

Seçim yalnızca kendisine aittir,çünkü sorumluluk içermez.Mutlak bir hiçliği hiçbir seçim değiştiremez.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi