Ana içeriğe atla

THE ANT & THE GRASSHOPPER


''Karınca gibi ezilmek,yada ordan oraya zıplayarak geçen bir yazın sonuda ölmek.''



Bilinen adıyla ağustos böceği ve karınca,kısaca hatırlatmak gerekirse yaz boyunca kış için hazırlık yapan karınca ile sıcak havaları eğlenmek ve güzel vakit geçirmek için harcayan ağustos böceğinin hikayesini anlatır.Hikayenin sonuda kış gelir ve karınca gibi çalışkan olmayan ağustos böceği hazırlık yapmadığı için açlıktan ölür.


Hikayede iki belirğin öğe vardır,

İstifçilik temelli bir çalışkanlık 

İyi vakit geçirme temelli bir tembellik


Dünyaya ne için geldiniz?
Bir çok yaşayanın kendine sormadığı yada cevap bulamadığı efsanevi soru?Hayatın anlamı nedir?
Felsefi olarak ontolojinin alanına girmek bizi muzzam bir kısır döngüye sokacaktır.Onun yerine olayın sebebinden çok olaya odaklı bir cevaba ulaşmak bu hikaye bağlamında daha mantıklı yada olanaklı olacaktır.

Toplum hayatında geçisimizden yada büyük gruplar içinde yaşamayı kabullenişimizden bu yana ''toplumsal iş bölümü'' olgusuna mutlak biçimde bağlıyız.Bir arada yaşamamımızı sağlayan temel olgu hayatta kalmamız için gerekli olan işleri aramızda bölüşmüş olmamız,Bir kısmımız toprağı ekerken bir kısmımız çıkan ürünleri fabrikalara taşıyor,bir bölümümüz onları illerken bir bölümümüz satıyor.İhtiyaçlarımız karşılığı ürettiğimiz şeyleri aramızda değişiyoruz.Trampa ekonomi yerine ortak bir değer birimi olan ''para''yı kullanıyoruz.Ve ortak değere sahip olmanın tek yolu ''iş üretme''.

İş,değer yaratan emektir.Siz iş üreterek bir ''değer'' yaratırsınız,yarattığınız bu değer mevcut piyasa içinde ne kadar anlamlıysa ortak değerden o kadar fazla elde edebilirsiniz.

Eskiden çiftçi buğday üretir,fırıncı bunu pişirir,tarlada çalışan adam alıp yerdi.

Toplum büyüdükçe ve ihtiyaçlar şekillendikçe iş bölümü daha ayrıntılı hale gelmeye başladı.Artan iş gücü arzına talep yaratmak için iş daha fazla bölümlere ayrılmalıydı.Böylece 
nitelik yerine nicelik anlam kazanacaktı.Bugün bir ekmeğin bile üretiminde onlarca farklı emek arz edici bulunmaktadır.Çünkü nicelik bazlı üretim ile talebi karşılayacak arzı yaratmak imkansızdır.

Butik üretimle karşılanması mümkün olmayan bu ''tüketim talebi''ancak seri üretim ile karşılanabilir
Bir ürünü bir kişinin üretmesindense ürünün ayrıştırılabilen herbir parçasının bir kişi tarafından üretilmesi kapasiteyi muazzam biçimde arttıracaktır.

Bugün tüm üretim sistemimizçalışkan karıncanın aksine seri üretim üzerine kuruludur.Bu sebeple otoyol bakım çalışması sırasında sürücüleri ikaz etmek için ''bayrak sallayan'' adama yarattığı değer karşılığında ortak değerden pay ödenir.Bugün karıncalar gelecek kış için hazırlıklarını bu şekilde yaparlar,yarın karnını doyurabilmek için iş üretiler,bunun için emek arz ederler.Toplumsal iş bölümü içinde ortak değerden pay alabilmenin yolu emek arz etmektir.Emek arz etmezseniz ortak değerden pay alamazsınız.

Sosyal güvenlik sistemleri,belirli bir özür(kasıtsız kusur)sebebi ile emek arz edemeyenlere ortak değerden pay sağlama işlevini yerine getirirler.Çalışamayan karıncaların kışın aç kalmamasını sağlarlar.Ancak kasıtlı bir kusur olduğunda ortak değerden pay almanız mümkün olmaz.Ağustos böceği iseniz kışın yada yarın aç kalmanız kaçınılmazdır.

Toplumsal iş bölümü toplu olarak varoluşumuzun temelini oluştururken kendi varlığı için en önemli şeyi kutsar,çalışmayı.Toplum içinde varolmak isteyen birey çalışmalıdır.Çalışıp toplumsal iş bölümü içinde üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.Siz dünyaya geldiğinizden beri aradığınız o cevap aslında karşınızda durur.Dünyaya ne için geldiniz?Çalışmak için.

Siz karıncalarsınız,sürekli biçimde kışa hazırlanmalısınız yoksa aç kalıp ölürsünüz.Emek yoksa yemekte yok.

İnsanların özgür oldukları söylenir,istedikleri herşeyi yapabilecekleri.Büyüyünce ne istersen olabilirsin denilir çocuklara sonra senelerce sürecek bir eğitime tabi tutulurlar.Bir meslek seçip hayatlarını kazanabilecekleri işleri yapmaları beklenir.Özgürlük bunun neresindedir?

Otoyol çalışmasında bayrak sallamak bir insanın seçimi olabilir mi?Sokakları süpürmek,gününün en az sekiz saatini dışardan yalıtılmış fabrikaların içinde geçirmek.Özgür insanın ortak değerden pay alabilmesinin yolu kendi bedenini satması mıdır?

Karınca bir daha ki yazı görebilmek için çalışmak zorunda peki ne uğruna ?Bir daha ki yaz yine gelecek kış için çalışmayacak mı?

İnsanlar onlarca yıl çalışıyorlar ne için?Bir daha ki gün için.
Aç kalmamak için yitip giden bir hayat.
Gerçekten bunun için mi geldiniz dünya ya?Tok bir karınla ölmek içi mi bütün bu çabanız.

Bu ve bir çok hikayede kutsanan bir ''çalışkanlık''
Bir çocuk masalında bir böceği açlıktan öldürecek bu acımasızlık nereden geliyor.

Kutsanmış toplum,

Toplumu kutsuyoruz çünkü içinde yaşadığımız konfor alanını bize onun sağladığını düşünüyoruz.Basit topluluklar ortak amaç ile bir araya gelmiş insanlardan oluşuyordu,daha sonraları bu ortak amaç o kadar çok önem kazandı ki topluluk yada toplum insandan ayrı  bir ''varlık'' haline dönüştü.Varoluşu için insana muhtaç olan toplumdan,varoluşu için topluma muhtaç insanlar haline geldik.Bunun sebebi bu kadar kalabalık olarak yaşamamızı sağlayan toplumsal iş bölümümüz oldu.

Çiftçi toprağı ekiyor ve herşeyi kendisi yaparak ürünü yetiştiriyordu.Oysa şimdi ürün yetiştirmek için başkalarına mutlak biçimde bağlı.Eskiden yapılan işe mutlak biçimde hakim olmak gerekiyordu,iş bölümü içinde herkes işin çok basit bir parçasını neredeyse hiçbir niteliğe sahip olmadan yerine getirebiliyor.

Bayrak sallayıp yarın yiyeceği yemeği garanti altına alan adamın özel bir yeteneğe ihtiyacı olmadığı için topluma muhtaç,fabrikada vida sıkan adam,avm nin kapısında duran güvenlikçi,talebe uygun binalar çizen mimar ,hastanedeki doktor,ekip arabası ile gezen polis ''özel'' değil sıradan,onun toplumsal iş bölümü içinde yerine getirdiği işi yerine getirecek özelliklere sahip on binler yüzbinler hatta milyonlar var.Bu sebeple toplum kutsal ve bu niteliksizler varolmak için ona muhtaçlar.

Dünyaya gelidiği andan itibaren diğerlerine benzemesi için yetiştirilen bireylerden ''özel'' olamlarını beklemekte işin diğer trajik tarafı.Hiçbir özgün yanı olmayan daha doğrusu özgün yanları köreltilen bireyler.İstifçi karıncaların kutsandığı yerde aylak ağustos böceklerine yaşam hakkı yok.Onlar açlıktan ölmeye mahkumlar.

Ağustos böceği yada çekirge olmanın hiçbir önemi yok içinde yaşadığın toplumda sadece karıncalar var.Gelecek yaz tekrar çalışmak için önümüdeki kışa yiyecek biriktiren çalışkan bir böcek olmak gibi bir seçeneğin var.Diğer seçeneğin ise açlıktan ölmek.Çimenlerde zıplamak yada ötmek yok.Birbirine benzer bir yığının içinde üzerine düşen görevi bunu yapmanın  ne kadar kutsal olduğunu beyan ederek yapmak zorundasın.

Tembel ve aylak aşağılayıcı kelimeler,çünkü biri aylaklık yaptığında senin 2 saatlik esaret karşılığında satın aldığın bir bardak kahveyi içebilme konforun için tehdit oluşmaya başlıyor.180 saatlik esaretinin karşılığında oturduğun evinde yaşadığın o huzurun iyi zaman geçirmek isteyen ağustos böcekleri tarafından bozulmasını istemiyorsun.

Karıncaların evreninde ekonomi,snırsız ihtiyaçlar sınırlı kaynaklarla karşılama bilimi olarak tanımlanır,oysa çimlerde sıçrayan ve bütün yaz çalıp oynayan ağustos böcekleri için sınırlı olan tek şey zamandır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi