Ana içeriğe atla

CREATIVITY & TRIBESMAN

Yaratıcılığımız bilgiyi kontrol etme yeteneğimizden doğar.





Canlılar bilgiyi işleyebilen/dönüştürebilen organizasyonlardır.

Canlılığın en temel özelliği ''adaptasyon'' yetenekleridir,mevcut biyolojik özelliklerini kullanarak içerisinde bulundukları çevreye en iyi şekilde uyum sağlamaya çalışırlar,çevre şartlarındaki değişimlere göre yer değiştirip ''biyolojik organizasyonlarına'' daha uygun yerlere yerleşebilirler.Uygunsuz çevre şartlarının bulunduğu dönemlerde metabolizmalarının yavaş çalışmasını sağlayıp daha az etkin bir yaşam sürebilirler.Bunları ''yapabiliyor'' olmalarındaki en temel unsur ''bilgi'' sahibi olmaları ve bu bilgiyi yorumlayarak reaksiyon geliştirebilmeleridir.

Kış uykusuna yatan bir ''ayı'' izleyen 6 aylık dönem içinde yiyecek bulmanın çevresel şartlar nedeni ile zor olacağını bilmesi sebebi ile bu altı aylık dönemde daha az hareketli bir hayat sürer bu sayede daha az enerjiye dolayısı ile daha az yiyeceğe ihtiyaç duyacaktır.Aynı şekilde göçmen kuşlar yaşamları için olumsuz şartların oluşacağını bildikleri için bir göç yolu üzerinde hareket ederler.

Temel prensip şudur,bilgi alınır işlenir ve tepki oluşturulur.Yani kontrollü bir iklim şartında havayı soğuttuğunuzda ayılar uyuyacak,kuşlar göç edecektir.Aynı şekilde yeşil yapraklı bitkilerin bir bölümü yaprak dökecektir.Çünkü besin temini için şartlar zorlaşacaktır.Canlılık bu adaptasyonlar sayesinde varlığını sürdürme şansı bulur.

İnsan ise bu yapıların üzerinde bilgiyi işleyebildiği gibi bu bilgiden yeni bir şey oluşturabilir.
Temel olarak icat/yaratım dediğimiz şey bilgiyi taşıma/aktarma yetimiz ile şekillenir.

Toplayıcılık ile yaşayan ilk insan toplumları doğada varolan bilgiye yani besin maddelerinin olduğu yerlere giderek yada o maddeleri yaşadıkları yerlere taşıyarak yaşamlarını sürdürüyorlardı.

Avcılığa geçişle ise bu besin maddelerini bünyesinde toplayan canlıların yenmesi ile daha yoğun ve konsantre bir beslenme rejimine geçilmiş oldu.

Tarım toplumları,dağınık olan bilgiyi organize hale getirdiler.Beslendikleri bitkilerin kaynak kodlarını/tohumlarını daha ulaşılabilir bölgelere getirerek besin tedarik zincirini daha kısa hale getirdiler.Aynı şekilde besin maddesi olarak kullanılan canlılar bir araya getirilerek kontrollü bir alanda çoğalmaları ve büyümeleri sağlandı.Böylece bulma ve yakalama ile kaybedilen zaman ortadan kaldırılarak doğrudan tüketim aşamasına geçilebilir hale gelindi.

Beslenme sürecindeki diğer aşama elde edilen ürünlerin saklanması olacaktı.Yani insan besini kontrollü bir alanda çoğaltabiliyor.Ancak elde edilen bu besini çok uzun süre saklayamıyordu.

Bitkisel ve hayvansal beslenmede temel süreç aynıyıdı.Uygun üreme ve beslenme şartlarının sağlanması ile tüm canlılar mekanik bir şekilde çoğalıyorlardı.

İlerleyen dönemde saklama şartları geliştirildi.Canlıların üreme ve beslenmesi üzerindeki kontrol ve yönetim en üst seviyelere çıktı.Bugün yapay atmosferik ortamlarda mevsimsel etkilerden bağımsız canlı üretimleri yapabiliyoruz.Canlı dna yapıları üzerindeki müdehalelerimizle şartlara daha iyi adapte olmuş organizmalar yaratabiliyoruz.Hatta canlının temel özelliklerinde sağladığımız başkalaşımlar ile beslenmemize daha uygun türler yaratabilmekteyiz.


Bunu yapabilmemizin en temel sebebi bilgiyi dönüştürme yeteneğimiz,sahip olduğumuz bilgiyi ''yeni bir şeye'' çevirebilme kabiliyetimiz.


Tek bir hücre üzerindeki dna/kaynak kod müdehale ederek kendi istencimize uygun bir organizmanın oluşmasını sağlayabilmekteyiz.Bugün GDO yada genetiği değiştirilmiş organizma dediğimiz şey bizim insanlık olarak müdehalemiz sonucu oluşmuş yeni türleri ifade etmektedir.Yani her hangi bir çevresel etkenden kaynaklanmayan bir mustasyon sözkonusu olmaktadır.

Bu yapay mutasyonlar sayesinde ''zaman'' kazanmaktayız.

Ortaya çıkışımızdan bu yana yaptığımız her icadın/yaratımın temelinde yatan şey tam olarakta bu dur.Bilginin en hızlı şekilde aktarımını sağlayarak birşeylerin önceye göre daha kısa bir zaman süresinde ortaya çıkmasını sağlamak amacı ile hareket ediyoruz.

Bugün tavuk yetiştirirken yaptığımız şey budur.Normal şartlarda bir horoz ve tavuğun çiftleşmesini beklememiz gerekirken biz tavuğa ait sprem hücresini kendimiz tavuğa aktararak yapay döllenme sağlıyoruz.Daha sonraki kuluçka sürecini tavuğa bırakmak yerine kendimiz simüle ediyoruz.En sonunda ortaya çıkan civcivi tamamen konrtol ettiğimiz şartlar altında normalden çok hızlı bir şekilde büyütüyoruz.Tıpkı kış mevsiminde yetiştirdiğimiz domatesler gibi,mekanik organizmalar aldıkları bilgiyi işliyorlar.Domates tohumu aldığı sıcaklık ve nem bilgisini işleyip filiz veriyor.Uygun şartları algıladığı için üreme sürecine geçiyor.Temel olarak tükettiğimiz besinleri çoğu canlıların üremek için kullandığı döllenmiş yada döllenmemiş yumurtalardan oluşmaktadır.Domates bitkisi kök yaprak ve meyvesi ile bir bütündür.Oysa biz onun üremek için oluşturduğu meyvesini alarak tüketiriz.Canlıları tüketmemizin temel sebebi cansız/canlı yada canlı/canlı dönüştürücüleri olmalarıdır.

Bitkliler doğadan aldıkları cansız yapıları sahip oldukları organizasyon içinde canlı yapılara dönüştürürler.Bitkiler ''canlılığı'' oluşturan yapı taşlarını doğadan filitre eder ve kendi yapılarına entegre ederler.Daha sonra diğer canlılar onları yiyerek sindirim sistemleri yardımı ile kendi organizasyonlarının  işine yarıyan yapıları filitre ederek alırlar.

Beslenme dediğimiz şey cansız yapıların canlı yapıların organizasyonuna eklenme sürecidir.
Her aşama cansız yapıyı daha kompleks bir biçime sokar.Her aşamada bilgi daha sıkıştırılmış hale getirir.

Bizde ''teknoloji''dediğimiz şey budur,bilgiyi daha hızlı ve daha yoğu hale getirme.

Önce iletişimimizi kod tabanlı bir hale getirdik,her sembol bir sesi yada kelimeyi ifade ediyordu.Böylece daha önceki bilgiyi refere edecek şekilde bilgiyi karşı tarafa aktarma süremizi kısalttık.

Daha sonra bu sembolleri şekilsel işaretlere çevirerek bir bütün olarak aktarmaya başladık.Kitaplar ortaya çıktı.Sessel sembolleri ifade eden şekilsel semboller,sessel semboller ile ifade edilen olgular.
Dilbilgisi ile olguları olaylar olarak ifade etmeye ve zamansal olarak adreslemeye başladık.

MAVİ   bu 4 şekil bir araya geldiğinde Türkçe dilini bilen biri tarafından mavi olarak seslendirilir.Bu seslendirme ses dalgaları üretme şeklinde olmayıp zihinsel canlandırma şeklindeden olabilir.

Dilsel kodlamanın olmadığı bir durumda bu renge ait olgunun ifade edilmesi için örneğe ait bilginin karşı tarafa aktarımı gerekirdi ki bunu aktarılmak istenen bilgi arttıkça daha zor bir hale gelecek bir süre sonra imkansızlaşacaktı.

Yazıdan sonra ki aşamamız bu yazının daha hızlı aktarımıydı,önceleri ulaşım araçlarının hızına bağlı olan bu iletim hızı elektromanyetizmanın kullanımı ile ışık hızına kadar ulaştı.Yazı tekrar kodlanarak elektirik sinyalleri aracılığı ile aktarılmaya başlandı.Elektromanyetik dalgalar dahasonraları sesin aktarımında kullanıldı,ancak ses aktarımındaki temel sorun bilgi aktarımının gerçek konuşma zamanı ile sınırlı olmasıydı.Bu sorun manyetik dalgaların belirli nesneler üzerine kaydedilmesi ile çözüldü.Bilgi sessel olarak gerçek konuşma zamanından bağımsız olarak aktarılmaya başlandı.Bilginin elektro manyetik aktarımındaki diğer aşama dönüştürücüler yardımı ile oldu.Görüntü bir araç yardımı ile koda dönüştürüldü,ve taşındı.kod biçiminde taşınan bu görüntü başka bir araç tarafından koddan eski haline getirildi.Bugün başka araçlar yardımı ile kendi görüntülerimizi yaratıp başka yere transfer edebilmekteyiz.

Bu bilgi transferini kendi bedenimizi içerecek şekilde de hızlandırmış bulunuyoruz.Geliştirdiğimiz araçlar yardımı ile kendimize ait varlık bilgisini başka bir yere taşıyabilirken başkalarına ait varlık bilgisinide başka yerlere taşıyabiliyoruz.

Günümüz teknolojisi ilk canlı formundan bu yana çok ciddi bir yol almış durumda,bilgiyi sağlama,üretme,saklama ve aktarma yeteneklerimiz her geçen gün daha da gelişmekte.Ancak bu yetenekler gelişirken bir sorun ortaya çıktı.

İlk insan topluluklarında belirli bir iş bölümü olsada toplum üyelerinin sahip olduğu bilgi ile kullanılan teknoloji arasında derin bir uçurum bulunmazdı.Topluluk üyeleri sahip oldukları teknolojilerin yaratıcıları olmasalarda o teknolojiyi yeniden üretme potansiyeline sahip olurlardı.

Avcı bir toplumda toplum üyeleri mızrak yapma bilgisine yada mızrağın nasıl yapılabileceği bilgisine sahip olabilirlerdi.

Ancak yaratıcılar yeni şeyler ortaya koydukça bunları kullanan üyeler bunları yeniden üretme bilgisini kaybettiler.

Örneğin at arabasını kullanan kişi onu yeniden üretme potansiyeline sahipken,buharlı treni kullanan makinist onu yeniden üretme bilgisine değil sadece nasıl çalıştığı bilgisine sahipti.Bugün elinden düşürmediği cep telefonlarının ve bağlı teknolojilerin nasıl çalıştığından bile haberi olmayan topluluklar sözkonusu.

Toplumlar  gelişmelerini bilgiyi saklama ve aktarma hızlarına borçludurlar.Eskiden bir ülkede kaç kişinin yaşadığını bilmek için sayımlar yapılırdı.Şimdi digital ortamda tutulan doğum,ölüm ve sınır kapısı giriş çıkış kayıtları ile o ülkede kaç kişinin bulunduğunu neredeyse anlık olarak bile biliyorsunuz.Bilgi işleme ve saklama sistemlerimizle bu ve benzeri bilgileri istediğimiz yere iletebilmekteyiz.

Artık bilgiyi toplamada ve aktarmada öyle bir seviyeye geldik ki elde ettiğimiz bilgiyi yorumlamak için insan beyninden daha gelişmiş yapay yorumlayıcılara ihtiyacımız var.İşte bu gelişmişlik süreci içinde yeni şeyler yaratırken onlara uygun yeni insanlar yaratamamaktayız.

Bilgiyi saklama aktarma ve günümüzde yorumlamada çok gelişmiş olsakta,insan yaratmadaki teknolojimiz 50 yada 100 bin yıl öncesinden farklı değil.Bu ''gelişmemiş teknolojiye'' kullanıcı dostu arayüzler eklendiğinde insanoğluna ait en gelişmiş teknoloji bir kabile üyesinden daha fazla teknoloji kültürüne sahip olmayan insanlar tarafından kullanılabilmekte.


''Irak Şam İslam Devleti '' adlı örgütü gözünüzün önüne getirin,sahip olduğumuz en üst görüntüleme teknolojilerini kullanarak çektikleri ''kafa kesme'' görüntülerini uluslararası internet ağı üzerinden ''reklam'' yapmak için kullanmışlar,bu reklamlar sayesinde birçok üye ve destekçi kazanmışlardı.Bugün küresel sinir sistemimiz olan internetin yaratıcıları yada görüntüleme teknolojilerin bu seviyeye getiren teknoloji insanları yarattıkları şeyin bu tip bir maksatla kullanılabileceğini düşünmüşler midir?

Bugün sahip olduğumuz veri işleme kapasitemizin çok büyük bir bölümünü çektiğimiz fotoğrafları yayınlamak ve saklamak için kullanıyoruz,Milyarlarca dolar değerindeki sunucular belirli bir matığa ve bilgi birikimine dayanmayan bir kaç cümlenin yayınlanması için çalışıyor.Sanal para logaritmaları için kaç işlemci çalıştırıldığını kimse bilmiyor.Ortaçağın bile gerisinde teknoloji kültürüne sahip insanlar blokchain zincirlerinin hesaplamaları için sunucular kurup ''madencilik'' yapıyorlar.

Dünya yüzeyindeki milyarlarca insanın hergün kullanmakta oldukları teknolojileri yeniden yapmak şöyle dursun nasıl çalıştığından bile haberleri yok.Hergün karşısına oturduğunuz televizyonları düşünün,gidip en basit teknoloji mağazasından alabileceğiniz o televizyona ait teknoloji bilgisi kimde?

Ülke olarak ıssız bir bölgeye atılsak A.R.O.G filimindeki Arif gibi 4 haftada cilalı taş devrine ulaşabilir miyiz?

İnsanlık olarak sahip olduğumuz teknoloji dediğimiz şey aslında bir kabile üyesi olarak sahip olduğumuz değerleri vererek aldığımız kullanım hakkı.Telefonunuz,aracınız,bilgisayarınız,buzdolabınız geri kalan tüm teknoloji içeren eşyaların teknolojisi yada içerdikleri bilgi size yada bize ait değil.Bunun en temel sebebi bilgiyi kavrayacak şekilde yaratılmamamız.Burada bahsettiğim yaratma -ilahi bir yaratma-dan ziyade dünyaya gelişimiz ile başlayan süreçteki yaratılışımız.Yüksek teknoloji kullanıcısı bir kabile içinde dünyaya geliyoruz.Aya uzay aracı gönderebilecek işlemciye sahip ceptelefonuna ''ezan'' aplikasyonu yükleyen adamı düşünün.Kabile üyeleri yüce manitu için yaptıkları ayini youtube'da paylaşıyorlar.Muhteşem bir bilgi aktarma teknolojimiz var ama internete en çok aradığımız şey  pornografik içerikler.Cinsellik,yemek,doğa sosyal medyada ençok bu içeriklere rastlamanız tesadüf değil.Aksine ilkel bir kabile üyesinin sahip olduğu vizyon bunlarla sınırlı.Karnını doyuracak,cinsel ihtiyaçlarını karşılayacak ve huzurlu bir yerde yaşayacak.Bir gelecek ideali yada bir sıçrama yapmak gibi bir amacı yok.Yaratıcıların aksine kaderci  çünkü kendine sunulanı kabul etme eğiliminde.Yeni birşey yaratmanın en temel şartı ''kabullenmemektir'',mevcutu değiştirme ve yeniden organize etme.Yaratıcılar bu fikirler ile yeni şeyler ortaya koyabildiler,ama binlerce yıldır ortaya koydukları herşey ilkel bir türün elinde heba olup gitmekte.


































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi