Ana içeriğe atla

FRANKENSTEİN





    ''Ceset parçalarından oluşturulmuş bir vücuda hayat vermek''

   1861 tarihli fantastik roman; gerçek ceset parçalarından oluşturduğu bir vücuda hayat veren Victor Frankestein adlı bir tıp öğrencisinin başından geçenleri konu alsada bizim frankesteinlerimız bundan biraz farklı,

Ölü karşıtı olan canlı kavramı, çok geniş kapsamlı olsada en temel anlamda çevresi ile etkileşim halinde olan biyolojik varlıkları tanımlamak için kullanılabilmektedir.Yani bir şeyin  canlı sayılabilmesi için biyolojik bir organizasyon ve çevre ile etkileşiminin olması gerekmektedir.Etkileşim temel olarak çevresel etkilere uygun tepkiler geliştirme biçiminde ele alınabilir.Bir şey bu iki özelliğede sahip değilse yada bu iki özelliğide yitirdiyse ölü yada kimliğe sahip bir  biyolojik varlıksa''ceset'' olarak adlandırılabilir.


İnsan biyolojik bir varlık olup çevresi ile etkileşim halindedir ve bu sağladığı etkileşim ile adreslendirilmiş bir kimliğinde sahibidir.Ancak bu çevremizdeki yada daha geniş bir tanımla hayatımız boyunca karşımıza çıkan insanlardan sadece güncel olarak iletişim içinde bulunduklarımız için geçerlidir.Düşünün en son bir hafta önce gördüğünüz bir arkadaşınız bu canlılık tanımına ne kadar uygundur.Yada en son bir iki saat önce gördüğünüz biri bu tanımlama çerçevesinde ''canlı'' olarak tanımlanabilir mi?

Etkileşim içinde olmadığımız her insan bizim açımızdan birer cesetten ibarettir.Biyolojik varlıklarını kaybetmişlerdir.Ve bizim içinde bulunduğumuz hiçbir çevresel etkiye tepki oluşturamazlar.Biz onların bilgisine sahip olsakta bu bilgi geçmişe ait ''etkileşimsiz bir bilgi''dir.Tıpkı sinema filmleri gibi,ne kadar seyrederseniz seyredin belirli bir kayıttan oynatılan bu filmde hiçbir değişiklik olmamaktadır.Herşey her seferinde aynı şekilde gerçekleşmektedir.Tanıdığımız insanlara ait bilgide tıpkı bunun gibi kaydedilmiş ve değişmez bir bilgidir.Ve onlar bizim için artık biyolojik varlıklarını kaybetmiş ve etkileşimsiz birer ölüdürler.

Bir insanın biyolojik faaliyeti sona erdiğinde sahip olduğu bilgiyi artık taşıyamaz hale gelir ve biz bir daha o insan ile etkileşim içine giremeyiz.Etkileşim içinde ol(a)madığımız herkes bizim için öldürür.


''I see dead people'' 1999 yılı vizyolu the sixth sense filimine ait bir replikti,biz ölü insanları görmeyiz ama sürekli hafızamızda simüle edilmiş bir şekilde saklayabiliriz.Görme fiili başlı başına bir etkileşim oluşturur.Bu etkileşim sonucu bizim davranış biçimimiz şekillenir.Etki ve tepki.Oysa tüm fiziksel temasımız kesildiğinde bile insanların varoluşları daha doğru bir ifade ile varolduklarına dair kabul bizim davranışlarımızı etkilemeye devam eder.

Dünyaya gelişimizi izleyen  belli bir sürede şimdilerde sahip olduğumuz bu varoluş kabulünden mahrumuzdur.Bu sebeple bir bebeğin karşısında yüzünüzü ellerinizle kapadığınızda onun için varlığınız ortadan kalkar tekrar açtığınızda ise bir anda yeniden ortaya çıkarsınız ve bundan çok eğlenirler.Onlar için sadece etkileşim içinde oldukları şeyler vardır,olmayanlar yoktur.İşe giden baba eve gelene kadar yok olmuştur.Yan odaya geçen annede öyle.

Belirli bir süre sonra şeylerin devamlılığına dair yetenekleri gelişir,dış dünyadan aldıkları bilgiler ile simüle ettikleri iç dünya ,etkileşim alanlarında bulunmayan şeylerin yok olmamasını sağlar.

Babalarının işten gelmesini beklemeye başlarlar,insanları kimliklendiriller zaman geçtikçe ve bilgi artıkça kimlikler karmaşıklaşır.Etkileşim içinde olunmayan yada hiç olunmamış,dolaylı bilgiler ile oluşturulmuş varlıklar ortaya çıkar.''Öcü' bu dolaylı varlıklar için en çarpıcı örnektir.Hayatında öcü ile etkileşime giren kimse olmasada ''öcü'' vardır;en azından çogu kişinin simüle ettiği dünya için.

Varlıklar ve dolaylı varlıklar ile oluşan bu dünya dış dünyaya ait bilginin tamamını içermediği gibi,içeri alınan bilginin tamamen öznel olması sebebi ile zamana ve duruma göre yeniden yorumlanma opsiyonuna da sahiptir.  Gerçeğin yeniden yorumu;CUT


Bu yeniden yorumlama yada reorganize aşamasında hepimiz birer Dr Frankenstein haline geliriz.
Kişilere ait sahip olduğumuz bilgi her zaman geçmişe ait bir bilgidir.Geçmişte bu bilgiyi sağladığımız durum ile şuan içinde bulunduğumuz durum arasında mutlak bir farklılık vardır.Bu mutlak farkı kapatabilmek ve kişinin geçmişteki varlığını güncele taşıyabilmek için geçmişin cesetlerini parçalara ayırır ve şimdi de yeniden birleştiririz.

Bilgi,fiziksel olarak beynimizde saklanır.Ve bu saklama elektiriksel sinyalleri ileten nöron ağları aracılığı ile yapılmaktadır.Bizim için gerçek olan dünya,manyetik bir kayıttan ibarettir.Biz hiçbir zaman gerçeği görmeyiz sadece algı sınırımıza indirgenmiş bir projeksiyonu yaşarız daha doğru anlamı ile izleriz.

Algılayışımız ve bilişsel sistemimiz bir televizyon kanalı ile aynı mantıkla çalışır.Kameralar ve muhabirler aracılığı ile  sahadan bilgi toplanır,bu bilgi haber masasına getirilir.Burada kanal kurallarına uygun olarak düzenlenip en yakın haber bültenine yetiştirilir.Ve sahip olunan yayın teknolojisi ile bize gösterilir.İşte biz sürekli bu haberleri seyrederiz.Ancak haberlerden kalan boşluğunda doldurulması gereklidir.Bunun için eğlence programları yapılır,romantik diziler filmler çekilir,korku kuşağı yayınlanır.

Bununla ilgili basit bir örnek vereceğim gerçekliği sorgulama niyeti taşımadan;

''Oğuz Atay üniversite yıllarından bir kızdan hoşlanmaktadır.Bu kız keman virtiözü Suna Kan'dır.Oğuz atay,Suna Kan'ı üç gece üst üste rüyasında görünce utanır ve dördüncü gecede yatağa takım ebise ile girer''

Kısa ama kendi yarattığımız gerçekliğin bizi ne kadar etkilediğinin en net fotoğrafı,Hepimiz bilgisine sahip olduğumuz nesneler ile ilgili bu tip deformasyonlar yaparız.Bir kızdan hoşlanırız ama muhabirlerimizin bize getirdiği bilgi bir bakış bir gülüş ve havadan sudan bir kaç cümleden ibarettir.Ancak prodiksyon ekibimiz bu sınırlı bilgiyi alıp,romantizm yüklü bir filime çevirir.Piyango bileti alırsınız elinizde sadece bir kağıt parçası vardır.Yönetmenin elinde müthiş bir macera filmi olur.Biraz gerçek ve çok fazla hayal gücü.

İşte bunu bilgisine sahip olduğumuz insanlara uyguladığımızda onlara benzer özelliklere sahip ancak çok farklı canavarlar yaratmış oluruz.Bir parça ondan bir parça bundan karşınızda Victor Frankenstien'ın canavarı.

Kişiye ait bilgi güncellenmedikçe bu canavar bizim istediğimiz/istemediğimiz herşeyi yapma potansiyeline sahiptir.Saatler önce gördüğünüz biri için yarattığınız canavar daha uysaldır ve yapabilecekleri sınırlıdır,ancak aylar yada yıllar öncekilere ait olanları bir düşünün onlar ile etkileşime girmediğiniz bu sürede onların parçalarından yarattığınız canavarlar neler yapabilirler.

Yönetmen ağırıklı olarak kötü bölümleri kesip atma eğlimindedir,tıpkı bizim doktorumuz gibi amaç sahip olduğumuz parçaların en iyilerini kullanarak mükemmel olanı yaratma yönündedir.Ancak bu parçalar uyumlu çalışmayacağı için ortaya çıkan boşluklar ve uyumsuzluklar hayal gücümüzle doldurulacaktır.Yarattığımız bu canavara biz hayat veririz ta ki canavarı yarattığımız cesedin gerçek sahibinin bilgisine tekrar ulaşana kadar.

Aylardır hiç etkileşim içinde olmadığınız bir insanı düşünün ondan hiç bilgi almıyorsunuz,bu kişi sizin için bir ölüdür.Ama dünyanızda devamlılık esas olduğu için ona ait sahip olduğunuz bilgiyi sürekli bir sonraki ana taşırsınız.Bilginin ötesinde onun zamansal devamlılığını sağlamak için geçen zaman doğrultusunda onu günümüze uyarlarsınız.Varsayımsal bir olaylar ağı yaratırsınız.6 ay süresince bilgisine ulaşamadığınız biri eğer fiziksel olarak öldüğüne dair bir bilgi yoksa yaşıyordur ve geçen zamanda mutlaka yaşamaya devam etmiştir.İşte bu onun gerçekte yaşamadığı hayatı siz ona yaşatırsınız.Siz ondan bilgi alıncaya kadar canavarınız bu şekilde yaşamaya devam eder.

Gerçek hayatta yaşadıkları ile sizin zihninizdeki varlıkları arasında bu şekilde fark olan bir çok kişi vardır.Bu sebeple bizde tıpkı o çocuk gibi sürekli ölü insanlar görürüz.Gerçeklerden çok yarattığımız bu canavarlar ile birlikte yaşarız. bkz. Bez bebekler



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Usus,Fructus & Abusus

Tüm ''Ahlak''ın temeli ''MÜLKİYET''      Neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen kurallar bütünü/ilkeler sistemine ''Ahlak'' adı verilir,Ahlak adı verilen ilkeler sistemi bir kültür yada bir grup tarafından genelleştirilir ve kanunlaştırılır.Ve bu kanunlar aracılığı ile grup üyelerinin davranışları düzenlenmeye çalışılır. Bugün ''Genel Ahlak'' yada ''Toplumsal Ahlak'' adını verdiğimiz sistemlerin tamamı tek bir şey üstüne kuruludur.Mülkiyet hakkı. Mülkiyet,taşınır veya taşınmaz bir eşya üzerinde eşya sahibine kullanma,yararlanma ve tasarruf etme yetkisi veren ve hukuk düzeni sınırları içerisinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır,mutlak nitelikte olması nedeni ile herkese karşı ileri sürülebilir.Ve toplumsal ahlak kurallarının çıkış noktasını oluşturur. Topluma göre başkasına ait olan birşeyden izinsiz faydalanmak ''kötü''dür.Başkasına ait olan toplum taraf

DON KİŞOT

Üç kelime ile başlıyoruz:Rutin,heyecan,macera   Rutin,alışılagelen,sıradanlaşan detaylı bir ifade ile belirli sürelerde aynı yada çok benzer biçimde tekrar eden şeyler için kullanılır.Rutin bir ''güven'' ifadesi olmasının yanı sıra,gerçekleşen şeyin beklentiye uygun olarak meydana geldiğini ve meydana geleceğini ifade etme biçimidir. Rutin,''sürekli aynı biçimde tekrar etmesi'' nedeni ile insan üzerinde psikolojik yada fiziksel anlamda bir değişikliğe sebep olmamaktadır.Hayatı boyunca çok fazla uçak görmemiş bir  insan ile havaalanında çalışan kişinin içinde bulunduğu durum gibi,yada kulağına daha önce hiç küpe takmamış biri ile kulağına hergün küpe takan kişinin  durumlarında olduğu gibi. (kulağına ilk kez küpe takan birinde hem fiziksel olarak kulağının delinmesi gerekecek hemde psikolojik olarak daha önce yaşamadığı bir oluş içine girecektir.) Rutin,verdiği bu güven duygusunun yanında,belirli bir sürenin ardından mevcut duruma adaptasyondan

TOPLUMSAL BİLİNÇ PARÇACIĞI

''Bilinciniz sadece size ait değildir'' Özgür irade ilizyonunun conseptlere aktarımı,    Bizler,yani ben olarak tanımladığımız yapıların ''görece bağımsız'' bir biçimde otonom kararlar aldığı fikrine sahibizdir.Düşüncelerimizde özgür olduğumuzu kabul ederiz.Bunu yapabilmemizin en önemli sebebi bilincimizin çok parçalı bir yapıdan oluşmasıdır.Hatta bu çok parçalı yapı zamansal düzlemde çok katmanlı bir hale gelmektedir. Homo sapiens sapiens ''düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'',kendi özünden yarattığı şeye çıkıp bakabilme hali.Zihin dev bir kütüphane olarak tasvir edildiğinde  bilinç bu kütüphanede dolaşan bir ziyaretçi olarak düşünülmelidir.Bu sebeple bilinç kütüphaneye her seferinde ''benzer'' ama bir öncekinden farklı bir ziyaretçi olarak girmektedir.Bu durumda bilinç zamansal ve olgusal olarak farklılık göstermekte midir?Bunun ötesinde bu ziyaretçi ziyaretin ardından yok olup gitmekte ve yerini diğer zi